Fenerbahçe'de her şey o gün başladı!

Fenerbahçe’nin önce ekonomik sonra psikolojik ardından da sportif çöküşünün startı o gün verildi...

Fenerbahçe'de her şey o gün başladı!
Sarı-lacivertliler bu kumpası bertaraf ederek kendini aklasa da mücadeleden ağır yaralı çıkmış ve bunun sancılarını hâlâ çeken bir kulüptür.Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir duruş sergilenmiştir. Ancak bir tarafta savaş kazanılırken, diğeri kaybedilmiştir... Yani saha...Başarı ya da başarısızlık bir günde gelmez. Bir süreçtir ve kırılma anları vardır.

Dolayısıyla son iki yılda yaşanan sportif başarısızlığı daha iyi anlamak için en başa dönmemiz gerekiyor.Fenerbahçe'nin bu günlere sportif, idari ve ekonomik açıdan nasıl geldiğini daha iyi anlamak için filmi en başa sarmak, en güçlü olduğu günden bugüne gelmek lazım.2009'da Deloitte Para Ligi'nde ilk 20'ye giren ilk Türk takımı olan Fenerbahçe'nin şimdilerde neredeyse “1 Euro'nun” hesabını yapar noktaya gelmesini ve buna bağlı olarak sportif dibe çöküşü anlatmaya çalışalım.

SORUNLAR DERİN 

Fenerbahçe'nin aslında ana sorunu sol bek, orta saha ya da golcü değildi. Sorunun çok derine ve geçmişe dayandığını görmekte fayda var. Sabırsızlık, sosyal medya etkisi, eski-yeni kavgası, tek adamlık, doğru ve yanlışın yer değiştirmesi Fenerbahçe'nin temel sorunlarıydı. Bunları dört gün boyunca tek tek yaşanmış örnekler üzerinden anlatmaya ve analiz etmeye çalışacağız.

3 TEMMUZ 2011  

2005 yılından bu yana Fenerbahçe'nin tüm süreçlerini yakından takip eden bir gazeteci olarak her şey 3 Temmuz 2011'de başladı diyebiliriz...Her açıdan Türkiye'nin lider kulübünün önce ekonomik sonra psikolojik ardından da sportif çöküşünün startıdır 3 Temmuz...Fenerbahçe bu kumpası bertaraf edip kendini aklasa da ağır yaralı çıkmış ve hala bunun sancılarını yaşayan bir kulüptür.Bu kumpas olmasa şu an Fenerbahçe için karanlık olan tablo yerine tam tersinden bahsediyorduk büyük ihtimalle.

Şampiyon olmuş kusursuza yakın bir kadro, müthiş taraftar desteği, önemli gelirler yıl yıl eridi. Fenerbahçe dünyada eşi benzeri görülmemiş bir duruş sergiledi ve kumpastan kurtuldu. Bir taraftaki savaşı kazanırken diğerini kaybediyordu. Ekonomik ve psikolojik olarak yükü de çok fazla oldu. Kulübün gelirleri erimeye başladı. Takım dağıldı. Tüm camia sahadaki mücadeleden ziyade hukuki mücadeleye odaklandı.Bunda eski başkan Aziz Yıldırım ile şimdiki başkan o dönemin yöneticisi Ali Koç'un dik duruşları çok önemliydi.Belki arka planda kaldı ama Aziz Yıldırım'ın o günlerdeki en önemli destekçisi ve bu yolda onu yalnız bırakmayan isim şu anda arasının açık olduğu Başkan Ali Koç'tu.

Hatta kumpasın ilk günlerinde yönetim kurulundaki bazı yöneticiler eşyalarını toplamaya çalışırken, Ali Koç müdahale edip “Öyle pes etmek yok. Hiçbir yere gitmiyoruz” diyerek cezaevindeki başkanın, mücadelesini dışarıda taraftarla sürdüren isimlerden biri olmuştu.O günlerdeki birlik beraberlik sarı-lacivertlilerin bu zorlu süreci aşmasında önemli etkendi. Ancak ilerleyen günlerde bu birlik beraberlik yerini çetin bir mücadeleye ve bölünmeye bırakacaktı.

YILDIRIM'IN BÜYÜK HATASI 

Bu zorlu süreçte Aziz Yıldırım da sayısız yanlış yaptı kuşkusuz. Ama yaptığı yanlışların en önemlilerinden biri önce Kocaman'ın ardından Yanal'ın istifa etmesine sebep olmasıydı.Bunun dışında da büyük hataları vardı elbette ama futbol takımı tam toparlanmışken, sistemini kurmuşken bu takımın dağılmasına sebep oldu. Bunu bir kere de yıllar önce Zico'yu göndererek yapmıştı.

Futbol takımı dağılırsa ne olduğunu anlamak için son iki seneye ya da 2011'e bakmak yeterli. Futbol takımı başarılı olduğu müddetçe kulüpte tüm sorunlar bir şekilde çözülür. Bu altın kuraldır. Bu süreçte iki teknik adamdan biri en azından devam etseydi belki sarı-lacivertliler 2013-14 itibariyle toparlanma sürecine girebilir ve şu andan daha iyi bir noktada olurdu.

TARAFTAR O'NU GÖRÜNCE KANAL DEĞİŞTİRİYORDU! 

3 Temmuz süreci herkesi çok yordu. Özellikle de taraftarı. Çağlayan'da, Silivri'de mücadele veren taraftar artık normal hayata dönmek istiyordu. Rakiplerinin Şampiyonlar Ligi'ne gitmesini ve sürekli şu kadar gelir elde etti haberlerini okumaktan sıkılmışlardı.2011'de 15-16 yaşında olan gençler artık 2018'deki seçim sürecine gelindiğinde olgun birer birey olmuşlardı. Bunun yanısıra tribün yapısı ve profili de değişiyordu.İşte burada Aziz Yıldırım ve taraftarla bağların kopmaya başladığı süreçten bahsedebiliriz. Artık normal hayatlarına ve yeşil sahaya dönmek isteyen taraftarların büyük bölümü bir çıkış yolu arıyordu.

Aziz Yıldırım doğruları söylese de insanlar dinlemiyordu. Hem süreçten hem de Aziz Yıldırım'dan yorulmuşlardı. Aziz Yıldırım'ın dilinden anlamıyorlardı. Aziz Yıldırım “3 Temmuz” dediğinde televizyon kanalını değişiyordu. “Ne şikesi memleket elden gidiyor”, “UEFA çatırdayacak” gibi öngörülerinde haklı çıksa da nafileydi artık.Belki doğal bir süreçti bu...Sonuç olarak hayalini kurduğu başkana kavuştuktan 1.5 sene sonra “istifa denen” bir ortamda Aziz Yıldırım'a fazla bile sabır gösterilmiş olabilir.

SON KOZU DA TUTMADI

Taraftar maça gitmiyor, Aziz Yıldırım'a destek vermediği gibi gidenler de tepki gösteriyordu. Aziz Yıldırım ve ekibi takımı toparlamak ve taraftarın güvenini kazanmak için son bir yatırım kararı aldı. O dönem henüz UEFA'dan ciddi anlamda bir kısıtlama yoktu. FFP için görüşmeler yeni başlıyordu. Federasyon limitleri de yoktu. Van Persie, Nani, Kjaer başta olmak üzere ciddi ve maliyetli transferler yapıldı. Ancak teknik direktör Pereira sanki bu yıldızlar için doğru teknik adam değildi.Bu yatırım da sonuç vermedi. Şampiyonluk ve Şampiyonalar Ligi gelirleri kaçtı.Para krizi iyice ortaya çıkmaya başlamıştı. FFP anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle beraber eski yıldız isimlerin kadroya katılma şansı artık yoktu. Zaten yeni teknik adam Advocaat da bunu söylüyor bu takımın en iyi ihtimalle 3.olabileceğini ifade ediyordu. Onun da bu kadar rahat konuşmasının sebebi ikinci teklifte, rica ve baskı ile göreve gelmesiydi. Çünkü mevcut şartlarda Fenerbahçe artık iyi bir yabancı teknik adam bulamayacak noktaya gelmişti.


SOSYAL MEDYA ESİR ALDI! 

Taraftar sadece Aziz Yıldırım ile değil eski olan herkesle her şeyle bağını koparmak istiyordu.Yıldırım'ın çalıştığı son teknik adam Aykut Kocaman da benzer şekilde taraftarın istediği oyunu oynatmamakla eleştiriliyordu.En çok gol atıp en az gol yiyen takım olsa da Kocaman da eskiyi çağrıştırıyordu. Özellikle Yanal'ın 2013-14 sezonunu gördükten sonra. Sosyal medyanın da etkisiyle “Defansif futbol oynatıyor” şeklinde temelsiz eleştiriler yapılıyordu.Bu da değişim isteyen taraftarın en önemli dayanağı oluyordu. Medyada, sosyal medyada kendi duymak istediğini söyleyen kişileri taraftar “kanaat önderi” ilan ediyordu. Bu kişilerin yorumları artık belirleyici oluyordu. Doğru ve yanlış yer değiştirmişti artık... Dikiş tutması zordu işin.Son sezonunda kendi taraftarının da tepkisi altında şampiyonluğu detaylarda kaybediyordu.