Milli Sporcuydu, Olimpiyatların Kadrolu Fotoğrafçısı Oldu
Bursa Uludağ’da henüz iki yaşındayken kayak ile tanışan, tutkusunu Snowboard sporu ile sürdüren eski milli sporcu Mine Kasapoğlu, sporcu olarak giremediği 2010 Olimpiyatları’nda ilk kez fotoğrafçı olarak yer aldı. 5 kış, 4 yaz ve 5 gençlik olimpiyat oyununa katılan ve adeta olimpiyatların kadrolu fotoğrafçısı olan Kasapoğlu, Lozan Olimpiyatlar Müzesi’nde fotoğraflarının sergilendiği tek Türk fotoğrafçı olmayı da başardı.
Eski Milli Snowboard sporcusu ve Snowboard Milli Takım Antrenörü Mine Kasapoğlu, azmi ve hayat dolu başarı hikayesi ile örnek oluyor. Bursa Uludağ’da henüz iki yaşındayken kayak ile tanışan Kasapoğlu, kayak sporunda 1994 yılında Türkiye 2.’si olarak Türkiye Kayak Milli Takımı’nda yer aldı. Kayak tutkusunu Snowboard sporu ile sürdüren Kasapoğlu, 2007 yılında Türkiye şampiyonu olarak milli takımda yer aldı. Fotoğrafçılık bölümü mezunu Kasapoğlu, milli sporcu olarak katılamadığı Kanada’nın Vancouver kentindeki 21. Olimpik Kış Oyunları’nda fotoğrafçı olarak görev aldı. Sporcu olarak katılamasa da objektifi ile 2010 yılından bu yana tüm olimpiyatlarda yer alan Kasapoğlu, 5 kış, 4 yaz ve 5 gençlik olimpiyat oyununda bulundu. Ölümsüzleştirdiği kareleriyle sporun yanı sıra fotoğraflarıyla da kısa sürede adından söz ettiren Kasapoğlu, dünyanın en önemli spor fotoğrafçıları arasında kendine yer buldu.
Fotoğrafları, İsviçre’deki Olimpiyat Müzesi de dahil olmak üzere Avrupa’da sergilenen ve olimpiyat müzesi tarafından yayınlanan iki kitabı bulunan tek Türk fotoğrafçı Kasapoğlu, hikayesini İHA’ya anlattı. Sporun yanında fotoğrafçılık da yaptığını fakat ilk defa 2010 yılında spor ile fotoğrafçılığının yolunun birleştiğini dile getiren Kasapoğlu, “Türkiye şampiyonu Milli Snowboard sporcusuydum. Aynı zamanda fotoğrafçılık yapıyordum. Fakat sporcu ve fotoğrafçı kimliğim ayrıydı. Sporu bıraktığım zaman sadece kendimi spor çekerken buldum. 2002 yılından bu yana bütün olimpiyatlara gidiyorum. Dünyanın en iyi sporcularının fotoğraflarını çekmeyi çok seviyorum. Eşim Avusturyalı olduğu için kışları orada, yazları ise İstanbul’da yaşıyoruz. İşim gereği bir orada, bir buradayım. Bugün Manisa’dayım. Milli Cimnastikçi Ayşe Begüm Onbaşı’yı çekiyorum. Benim hayatım yollarda geçiyor ama işini seven insan için fark etmiyor. Bana tatil gibi geliyor. Çünkü her anını severek yapıyorum. Zor tarafları da var ama bir şekilde idare ediyorum” diye konuştu.
Fotoğraflarında hep pozitifi yansıtmaya çalıştığını kaydeden Kasapoğlu, “Genel anlamda kadın fotoğrafçılar var. Spor anlamına bakacak olursak kesinlikle çok az. Bunun bir sürü nedeni olabilir ama ben o açığı kapatmaya çalışıyorum. Kadınların kesinlikle yapamayacağı bir şey değil. Benim için çok duygusal bir iş. Çünkü spor çevresinde olmayı ve müsabaka içerisinde sporcularla beraber olmayı seviyorum. Çünkü sporu bıraktıktan sonra bir şekilde spor dünyasının içerisinde kalmak istiyordum. Fotoğrafçı olursam yaşım ne olursa olsun tüm olimpiyatlara gidebileceğimi düşündüm. Kendimi çok güzel yerde buldum. Fotoğraflarımda hep pozitifi gösteriyorum. Bu benim seçimim. Belki de bir kadının gözü diyebilirsiniz. Ben biraz daha duygusal bakıyorum. Erkekler çok iyi aksiyon yakalarlar. Bir kişi düşer hemen hepsi çekmeye çalışır. Ben çekmem onu. Ben daha başlamadan önceki o heyecanı ya da daha duygusal anlar çekmeye çalışıyorum. O açıdan farklı olduğumu düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Mine Kasapoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Artık olimpiyatların kadrolu fotoğrafçısı oldum. Çektiğim fotoğrafların bir serisi olimpiyat müzesinde yayınlanıyor. Beni haziran ayında yine olimpiyat müzesine davet ettiler. Bu kadar süre olimpiyatların gözü olduğum için kadın ve sporla ilgili müzede düzenlenecek törende konuşma yapacağımı söylediler. Haberi mail yoluyla aldığımda, okuduğum vakit neredeyse gözümden yaşlar geldi. Bana 10 sene önce böyle bir davet geleceğini söyleselerdi inanmazdım. Benim altın madalyam bu mail oldu.”
Fotoğrafları, İsviçre’deki Olimpiyat Müzesi de dahil olmak üzere Avrupa’da sergilenen ve olimpiyat müzesi tarafından yayınlanan iki kitabı bulunan tek Türk fotoğrafçı Kasapoğlu, hikayesini İHA’ya anlattı. Sporun yanında fotoğrafçılık da yaptığını fakat ilk defa 2010 yılında spor ile fotoğrafçılığının yolunun birleştiğini dile getiren Kasapoğlu, “Türkiye şampiyonu Milli Snowboard sporcusuydum. Aynı zamanda fotoğrafçılık yapıyordum. Fakat sporcu ve fotoğrafçı kimliğim ayrıydı. Sporu bıraktığım zaman sadece kendimi spor çekerken buldum. 2002 yılından bu yana bütün olimpiyatlara gidiyorum. Dünyanın en iyi sporcularının fotoğraflarını çekmeyi çok seviyorum. Eşim Avusturyalı olduğu için kışları orada, yazları ise İstanbul’da yaşıyoruz. İşim gereği bir orada, bir buradayım. Bugün Manisa’dayım. Milli Cimnastikçi Ayşe Begüm Onbaşı’yı çekiyorum. Benim hayatım yollarda geçiyor ama işini seven insan için fark etmiyor. Bana tatil gibi geliyor. Çünkü her anını severek yapıyorum. Zor tarafları da var ama bir şekilde idare ediyorum” diye konuştu.
Fotoğraflarında hep pozitifi yansıtmaya çalıştığını kaydeden Kasapoğlu, “Genel anlamda kadın fotoğrafçılar var. Spor anlamına bakacak olursak kesinlikle çok az. Bunun bir sürü nedeni olabilir ama ben o açığı kapatmaya çalışıyorum. Kadınların kesinlikle yapamayacağı bir şey değil. Benim için çok duygusal bir iş. Çünkü spor çevresinde olmayı ve müsabaka içerisinde sporcularla beraber olmayı seviyorum. Çünkü sporu bıraktıktan sonra bir şekilde spor dünyasının içerisinde kalmak istiyordum. Fotoğrafçı olursam yaşım ne olursa olsun tüm olimpiyatlara gidebileceğimi düşündüm. Kendimi çok güzel yerde buldum. Fotoğraflarımda hep pozitifi gösteriyorum. Bu benim seçimim. Belki de bir kadının gözü diyebilirsiniz. Ben biraz daha duygusal bakıyorum. Erkekler çok iyi aksiyon yakalarlar. Bir kişi düşer hemen hepsi çekmeye çalışır. Ben çekmem onu. Ben daha başlamadan önceki o heyecanı ya da daha duygusal anlar çekmeye çalışıyorum. O açıdan farklı olduğumu düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Mine Kasapoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Artık olimpiyatların kadrolu fotoğrafçısı oldum. Çektiğim fotoğrafların bir serisi olimpiyat müzesinde yayınlanıyor. Beni haziran ayında yine olimpiyat müzesine davet ettiler. Bu kadar süre olimpiyatların gözü olduğum için kadın ve sporla ilgili müzede düzenlenecek törende konuşma yapacağımı söylediler. Haberi mail yoluyla aldığımda, okuduğum vakit neredeyse gözümden yaşlar geldi. Bana 10 sene önce böyle bir davet geleceğini söyleselerdi inanmazdım. Benim altın madalyam bu mail oldu.”
Kaynak: İHA