Emre Akbaba'nın Çalışkanlığı Da 10 Numara
TFF’nun yayın organı TamSaha Dergisin’den Mazlum Uluç’a konuşan Alanyaspor’un 10 numarası Emre Akbaba’nın çalışkanlığıda 10 numara.
Adilcevazlı bir ailenin Paris’te doğan çocuğu, futbol çizgisini Aytemiz Alanyaspor’la birleştirip sürekli yukarı tırmandı. Alanyaspor’da onca yabancının arasında bir yıldız gibi parlayan ve Millî Takım’daki ilk maçında golle tanışan 25 yaşındaki 10 numara, futbol ahlâkının ipuçlarını da "Top rakipteyken benim seyretmem mümkün değil. Mutlaka top kapma mücadelesinin içinde yer alırım, aksi durumda kendimi kötü hissederim. Sahada yürüyen bir oyuncu olamam. Bunu kendi adıma hem arkadaşlarıma saygısızlık hem de egoistçe bir tutum olarak görürüm" sözleriyle veriyor.
Çok değil, 4-5 yıl önce 3. Lig’de Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyespor forması giyen bir oyuncuyken bugün A Millî Takım kadrosunda olmanın hayallerini kuruyor muydun?
O dönemde 3. Lig’e Süper Lig takımı Antalyaspor’dan gitmiştim. Bana "Yarım sezon oynayıp devre arasında geri geleceksin" demişlerdi. Dolayısıyla Millî Takım gönlümün bir köşesinde vardı ama uzak bir hedefti tabiî. Öncelikli hedefim Süper Lig’de oynamaktı.
Fransa doğumlusun ama eldeki kayıtlarda Fransa’daki futbol geçmişin yer almıyor. Seni daha yakından tanımak adına en başa gidelim ve hem seni hem de aileni tanıyalım. Bize Fransa’ya neden ve nereden göç ettiğinizi, annenin, babanın ne iş yaptığını anlatır mısın?
Annem de babam da Bitlis Adilcevazlı. Ben doğmadan önce çalışmak için Fransa’ya gitmişler. Ben de Paris’te doğup büyüdüm. Babam stilist; bir terzi dükkanı var. Annem de arada ona yardım ediyor. Dört kardeşiz. İki ablam, bir kardeşim var. Ablalarımın biri Türkiye’ye döndü, burada yaşıyor. Ben de 18 yaşında futbolcu olmak için tek başıma Türkiye’ye geldim. Fransa’da hiç profesyonel olmamış, hep amatör takımlarda oynamıştım. Mehmet Özdilek döneminde Antalyaspor’a geldiğimde profesyonel sözleşme imzaladım ama kampta bir baygınlık geçirdim. Bunun üzerine Fransa’ya dönmek zorunda kaldım.
Geçmiş olsun. Bu rahatsızlık daha sonra da tekrarladı mı?
Hayır, hayır. Belki hava değişikliğine bağlı bir rahatsızlıktı. Sonrasında bir daha yaşamadım. Ama Antalyaspor’dan ayrılıp tekrar Fransa’ya dönmek zorunda kaldım. Fransa’daki takımımda U19 Ligi’nde oynuyordum ve oldukça da başarılıydık. Paris Ligi’nde final oynamıştık. Geri döndüğümde başka bir takımda oynadım ve ertesi sezon yine Antalyaspor’a geldim. Ama bu defa benimle amatör sözleşme imzaladılar ve A2 takımında oynamaya başladım. Antalya’ya imza için babamla gelmiştim. Bana amatör sözleşme imzalatacaklarını öğrenince kararsız kalmıştım. Ama babam, "Kendini göstermek için bu da bir fırsat. İyi oyna ve 6 ay sonra profesyonel sözleşmeye imza at" diyerek beni ikna etti.
Babanın futbolla bir ilgisi var mı?
Futbola merakı varmış ama işlerinin yoğunluğundan dolayı oynama fırsatı bulamamış. Ağabeyim ise hem futbol oynadı hem de geçen seneye kadar Fransa’daki bir amatör takımda antrenörlük yaptı.
Fransızların sadece A takım değil genç takımlar düzeyinde de önemli başarılar elde ettiğini ve çok sayıda yıldız oyuncuyu dünya futboluna kazandırdığını biliyoruz. Fransa’daki altyapı eğitiminden söz eder misin?
Profesyonel takımlarda olmasa da altyapı eğitimimi Fransa’da aldım. U19 düzeyinde 2. Lig’de oynadım. Oradaki hocam gerçekten bana çok katkı sağladı. Taktik bilgisi de çok iyiydi, oyuncuların gelişimine de çok önem veren birisiydi. Bugünlere gelmemde onun emeği çoktur.
Okul eğitimini nereye kadar sürdürebildin?
Fransa’da üniversiteye gidiyordum. Dil üzerine eğitim alıyordum. Ama Türkiye’ye gelince okulumu bırakmak zorunda kaldım.
Kaç dil biliyorsun?
Türkçe, Fransızca ve İngilizce olmak üzere üç dil biliyorum.
Kendine rol model olarak seçtiğin oyuncular, idollerin var mıydı?
Fransa’da doğup büyüyen bütün gençler gibi ben de küçüklükten beri Zinedine Zidane hayranıydım. 2006 Dünya Kupası’nda Fransa’nın Brezilya’yı 1-0 yendiği maçta Thierry Henry’ye yaptığı bir asist vardı. O gün müthiş bir futbol oynamıştı. Hiç unutmuyorum, maç gece yarısı bitmesine rağmen o şevkle ağabeyimle sokağa çıkıp top oynamıştık. Zidene’ın top kontrolü, top hâkimiyeti ve oyun görüşü müthişti.
Seni çoğunlukla forvet arkasında izliyoruz ama zaman zaman ön liberodaki ikiliden biri olarak da görev yapabiliyorsun. Bu da futbolu iki yönlü oynayabilen bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Bu özellikleri nasıl kazandığını, bunun için nasıl çalışmalar yaptığını anlatır mısın?
Altyapıdayken 6 numara da oynadım. Zaman zaman santrfor olarak da görev yaptım. Yani ille de 10 numara oyuncusuyum diye bir durumum yok. Ben oyunu iki yönlü oynamayı seven bir oyuncuyum. 1 yıllık evliyim. Düzenli bir hayatım var ve böyle yaşamayı seviyorum. Kendimi sürekli geliştirmek için çalışıyorum. Bir de küçüklükten beri kondisyonum iyidir.
Antrenörlerin senin hangi özelliklerini beğeniyor? Tamamlaman gereken eksiklerin konusunda neler söylüyorlar?
Özelliklerim konusunda bir şey söyleyemem ama hocalarım maçlardan önce benden şut çekmemi istiyorlar, bazen şut atmak yerine pas verdiğimde de ikaz ediyorlar.
Alanyaspor’la senin çıkışın aslında birbirine paralel yürüyor. 2. Lig, 1. Lig ve derken Süper Lig Senin açından üzerine bir de Millî Takım kariyeri eklendi. Takımın ve senin bu birlikte yükselişinizi özetleyebilir misin?
Antalyaspor’a ikinci gelişimde Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyespor’a kiralanıp geri dönüşümden itibaren devam edeyim. Kampta Samet Aybaba Hocamız bana hazırlık maçlarında çok şans verdi ama kadro da çok kalabalıktı. Ben de kiralık gönderilecek oyuncular arasında yer aldım. Amacım 1. Lig’de bir kulübe gitmekti. 2. Lig’de Alanyaspor’dan teklif geldiğinde pek de istememiştim ama gidişim çok hayırlı oldu. Çok güzel bir sezon geçirdim ve 1. Lig’e yükseldik. Bu arada Antalyaspor da küme düştü ve iki takım 1. Lig’de buluştu. Bunun üzerine Alanyaspor’da kiralık kalmayı tercih ettim. Sezon sonunda Antalyaspor Süper Lig’e çıkınca ben de kulübüme geri döndüm. Yarım sezon Antalyaspor’da oynayıp devre arasında yeniden Alanyaspor’a kiralık gittim ve o sezon şampiyonluk yaşayıp Süper Lig’e yükseldik.
Alanyaspor Saffet Susiç’le Süper Lig’de hem iyi futbol oynayan hem de yukarıları zorlayan bir takıma dönüştü. Bu sezon pek çok kişiye sürpriz gelecek sonuçlar aldınız. Bu işin sırrı nedir sence?
Saffet Hoca takımı daha çok hücum özellikleri yüksek oyunculardan kuruyor. Biz de hücum oynayan, dolayısıyla izleyenlere keyfi veren bir takımız. Ama tabiî aynı zamanda çok da gol yiyoruz. Yediğimizden fazlasını attıkça problem yok.
Susiç’i çalıştığın diğer antrenörlerden ayıran özellikleri nasıl sıralarsın?
Saffet Hoca oyuncularını rahat bırakan tarzda bir teknik adam. Son derece sakindir ve oyuncularına kızmaz. İlk geldiğinde bana, "Seni tanıyorum, en yetenekli Türk oyunculardan birisin" demişti ve bu sözleri özgüvenimi oldukça yükseltmişti.
Bir forvet arkası oyuncusu için Vagner Love gibi bir santrforla oynamak da avantaj olmalı
Elbette Vagner Love devamlı çabalayan, efor sarf eden ve sürekli koşular yapıp pozisyon araştıran bir santrfor tipi. Tek bir pasla onu gol pozisyona sokmanız mümkün. Hücum bölgesinde oynayan Fernandes de çok kuvvetli, süratli ve gol pozisyonlarına kolay giren bir oyuncu.
Alanyaspor’un ilginç maçlar oynadığından bahsetmiştik. Senin kariyerindeki unutamadığın maç hangisi?
İki sezon önce play-off’ta Adana Demirspor’a penaltılarla üstünlük sağlayarak Süper Lig’e çıktığımız maç benim açımdan unutulmazdı. Normal süresi 1-1 biten maçta takımın beraberlik golünü atmış, sonra da üstünlük sağladığımız seri penaltılarda da atışımı gole çevirmiştim. Bu sezon 3-0 geriden gelip 4-3 kazandığımız Trabzonspor maçı da unutulmaz ama o maçta sadece 3 puan kazandık; Adana Demirspor karşılaşmasında ise Süper Lig’e çıkmak gibi çok önemli bir başarı elde etmiştik.
Trabzonspor maçını konuşalım istersen biraz. Trabzon gibi bir deplasmanda 3-0 geriden gelip 4-3 kazanmak konuşulmayı hak ediyor çünkü O maçın nasıl döndüğünü anlatır mısın?
Henüz 32 dakikada 3-0 geriye düşmüştük. İlk yarının bitimine beş dakika kadar kalmıştı, hocamız iki savunma oyuncusunu çıkartıp hücuma dönük iki oyuncuyu daha sahaya sürdü ve devre bitmek üzereyken Vagner Love’la bir gol bulup farkı ikiye indirdik. Devre arasına o golle girmek bize ikinci yarıda bir şeylerin değişebileceğini gösterdi. Ama ikinci yarıda bir gol daha yeseydik her şey biterdi. Trabzonspor yakaladığı pozisyonları değerlendiremeyip biz ikinci golü bulunca sahadaki çok şey değişti. Fark bire indikten sonra rakibimizin oyun düzeni bozuldu, paniklediler. Bizim de puan almaya inancımız arttı ve herkesin bildiği gibi iki gol daha atıp maçı 4-3 kazandık.
Bugün Süper Lig’de çizdiğin performans sayesinde A Millî Takımımızın kadrosundasın. Seninle birlikte futbola başlayan pek çok arkadaşın ise bugün oyunun dışında kaldı. Seni onlardan ayırıp bugünlere gelmeni sağlayan farkın neydi?
Futbolda en önemli şey bence yetenekten de önce mental anlamda güçlü olmak. Fransa’da olsun Antalya’da olsun altyapıda hiç kolay şartlarda çalışmadım. O dönemde gelen benim gibi gurbetçi oyuncular da vardı ama hepsi bıraktı. İnanmak, çalışmak ve her antrenmana kendini yüzde yüz vermek gerekiyor.
Burası önemli. 10 numara tabir edilen oyuncular genellikle yeteneklerine güvenir ve antrenmanlarda kendilerini fazla sıkmaz, maçlarda da topun kendilerine gelmesini beklerler.
Asla o tip bir oyuncu olmadım. Top rakipteyken benim seyretmem mümkün değil. Mutlaka top kapma mücadelesinin içinde yer alırım, aksi durumda kendimi kötü hissederim. Sahada yürüyen bir oyuncu olamam. Bunu kendi adıma hem arkadaşlarıma saygısızlık hem de egoistçe bir tutum olarak görürüm.
Aslında uzun zamandır dikkat çeken bir oyuncusun ama sadece bir defa A2 Millî Takımı’nda oynadın, Haziran ayında da A Millî Takım kadrosuna çağrıldın ama forma giyme şansın olmadı. Ay-yıldızlı formaya uzaktan bakarken neler düşünüyordun?
Millî Takım’a çağrılmadığım dönemlerde orada çok kaliteli ve yetenekli oyuncuların bulunduğunu düşünüyor, kendi kendime, "Demek ki sen henüz oraya çağrılacak seviyede değilsin. Daha çok çalışman, daha fazla gayret göstermen gerekiyor" diyordum.
Millî Takım’ın Mircea Lucescu yönetimindeki bu yeniden yapılanma sürecinde kendini nerede görüyorsun? Bu jenerasyonun neler yapabileceğini düşünüyorsun?
Bu jenerasyonda çok yetenekli oyuncular var bana göre. Ben de gerek maçlarda gerekse antrenmanlarda kendimi gösterip kabul ettirmeye çalışacağım. Futbol hayatım boyunca zaten her gittiğim takımda aynı çabayı gösterdim ve sonunda belli bir seviyeye gelebildim. Şimdi aynı şeyleri Millî Takımımızda da tekrarlamak istiyorum. Bu jenerasyonun neler yapabileceği sorusuna gelince, Millî Takımımızda oyuncu grubu arasında iyi bir ortam oluşur ve hepimiz oynadığımız oyundan zevk alırsak, EURO 2020’ye katılmamamız için hiçbir sebep yok.
Lucescu, kurmak istediği ekibi, "Kendi oyununu oynayan ve bu oyunu rakibine kabul ettiren bir takım" olarak tarif ediyor. Bu anlayış senin futbol stiline de daha yakın duruyor.
Kesinlikle öyle Top ne kadar uzun süre bizde kalırsa, ofansif anlamda yapabileceklerimiz de o kadar çoğalacaktır.
Millî Takım oyuncusu olmak hedeflerini de büyütüyor mu? Gelecekle ilgili nasıl hayaller kuruyorsun?
Türk futbolundaki en üst nokta Millî Takımdır. Burada olmak insanın hem kendine güvenini artırır hem de hedeflerini büyütür. Öncelikli amacım burada kendimi kabul ettirmek, sonrasında neler olacağını da bekleyip görmek.
İsmin transfer listelerinde sürekli geçiyor. Bu konuda neler söylersin?
Kulübümle sözleşmem sürüyor ve transfer meselesi benim tek başıma karar vereceğim bir konu değil. Şimdi sadece kulübümdeki ve Millî Takım’daki performansıma odaklanıyorum. Benimle ilgili transfer haberleri yayınlanıyorsa, bu doğru işler yaptığımı gösterir. Bundan sonra da doğru işler yapmaya devam edeceğim.
Sahada çok yetenekli olduğunu biliyoruz. Saha dışında nasıl bir insansın?
Gençken biraz agresiftim ama Türkiye’ye geldikten sonra sakinleştim. Bu agresiflik de Fransa’da doğup büyüdüğüm yerle ilgili olmalı. Paris’te yaşadığımız yer bir tür gettoydu. Daha çok göçmenlerin yaşadığı bir kenar mahalle Bir oyun parkımız bile yoktu. Sanırım o çevrede yaşamak beni agresif yapmıştı. Etrafımızda çetelerin olduğu, kavgaların yaşandığı bir ortam vardı. Ben ailemin de verdiği terbiye sayesinde hep bunların uzağında kaldım ve abimle birlikte kendimi futbola verdim. Ama bazen eski arkadaşlarımı görüyorum, durumları çok da iyi değil. Onlar adına üzülüyorum.
Futbolun dışındaki hayatında nelerden yapıyorsun?
Havaların güzel olduğu dönemde izin günlerimde takım arkadaşlarımla plaj voleybolu oynuyorum. Onun dışında sinemaya gitmeyi, yatmadan önce kitap okumayı seviyorum.
Artık futboldan para kazanan bir oyuncusun. İlk kazandığın parayla ne yaptın? Sonrasında ailenin hayatını değiştirebildin mi?
İlk kazandığım parayla hiçbir şey yapamadım. Çünkü gerçekten çok küçük bir miktardı. Ama sonrasında şanslıydım, çünkü bana yol gösterecek, parayı doğru yatırımlara yöneltmemi sağlayacak ağabeylerim vardı. Ailem Paris’te güzel bir eve taşındı. Kredi borcunu ben ödüyorum ama taksitler hâlâ devam ediyor (gülüyor).
Türkiye’de yerli oyuncuların takımlarında çok fazla oynama şansı bulamadığını görüyoruz ama sen de Cenk Tosun gibi kendi takımının yıldızı olmayı başarmış bir yerli oyuncu örneğisin. Hatta geçtiğimiz sezon "10 yabancı artı Emre Akbaba" kadrosuyla çıktığınız maçlar oldu. Rekabette üstünlük sağlamış bir yerli oyuncu olarak genç arkadaşlarına ne tavsiye edersin?
Öncelikle asla pes etmemeleri gerekiyor. Oynamadıkları zaman antrenman performanslarını düşürmemeleri, tam tersine daha fazla çalışmaları gerekiyor. Ne yazık ki Türk futbolcuların duygusal bir yanı var ve oynamadıkları zaman küsüp çalışmayı bırakabiliyorlar. Bu tavırdan mutlaka uzaklaşmaları lâzım. Tabiî bu noktada kulüplere de önemli görevler düşüyor. Altyapılarda sağlam sistemlerin kurulması, oyuncuların iyi şartlarda, kaliteli bir eğitim alması gerekiyor.
Çok değil, 4-5 yıl önce 3. Lig’de Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyespor forması giyen bir oyuncuyken bugün A Millî Takım kadrosunda olmanın hayallerini kuruyor muydun?
O dönemde 3. Lig’e Süper Lig takımı Antalyaspor’dan gitmiştim. Bana "Yarım sezon oynayıp devre arasında geri geleceksin" demişlerdi. Dolayısıyla Millî Takım gönlümün bir köşesinde vardı ama uzak bir hedefti tabiî. Öncelikli hedefim Süper Lig’de oynamaktı.
Fransa doğumlusun ama eldeki kayıtlarda Fransa’daki futbol geçmişin yer almıyor. Seni daha yakından tanımak adına en başa gidelim ve hem seni hem de aileni tanıyalım. Bize Fransa’ya neden ve nereden göç ettiğinizi, annenin, babanın ne iş yaptığını anlatır mısın?
Annem de babam da Bitlis Adilcevazlı. Ben doğmadan önce çalışmak için Fransa’ya gitmişler. Ben de Paris’te doğup büyüdüm. Babam stilist; bir terzi dükkanı var. Annem de arada ona yardım ediyor. Dört kardeşiz. İki ablam, bir kardeşim var. Ablalarımın biri Türkiye’ye döndü, burada yaşıyor. Ben de 18 yaşında futbolcu olmak için tek başıma Türkiye’ye geldim. Fransa’da hiç profesyonel olmamış, hep amatör takımlarda oynamıştım. Mehmet Özdilek döneminde Antalyaspor’a geldiğimde profesyonel sözleşme imzaladım ama kampta bir baygınlık geçirdim. Bunun üzerine Fransa’ya dönmek zorunda kaldım.
Geçmiş olsun. Bu rahatsızlık daha sonra da tekrarladı mı?
Hayır, hayır. Belki hava değişikliğine bağlı bir rahatsızlıktı. Sonrasında bir daha yaşamadım. Ama Antalyaspor’dan ayrılıp tekrar Fransa’ya dönmek zorunda kaldım. Fransa’daki takımımda U19 Ligi’nde oynuyordum ve oldukça da başarılıydık. Paris Ligi’nde final oynamıştık. Geri döndüğümde başka bir takımda oynadım ve ertesi sezon yine Antalyaspor’a geldim. Ama bu defa benimle amatör sözleşme imzaladılar ve A2 takımında oynamaya başladım. Antalya’ya imza için babamla gelmiştim. Bana amatör sözleşme imzalatacaklarını öğrenince kararsız kalmıştım. Ama babam, "Kendini göstermek için bu da bir fırsat. İyi oyna ve 6 ay sonra profesyonel sözleşmeye imza at" diyerek beni ikna etti.
Babanın futbolla bir ilgisi var mı?
Futbola merakı varmış ama işlerinin yoğunluğundan dolayı oynama fırsatı bulamamış. Ağabeyim ise hem futbol oynadı hem de geçen seneye kadar Fransa’daki bir amatör takımda antrenörlük yaptı.
Fransızların sadece A takım değil genç takımlar düzeyinde de önemli başarılar elde ettiğini ve çok sayıda yıldız oyuncuyu dünya futboluna kazandırdığını biliyoruz. Fransa’daki altyapı eğitiminden söz eder misin?
Profesyonel takımlarda olmasa da altyapı eğitimimi Fransa’da aldım. U19 düzeyinde 2. Lig’de oynadım. Oradaki hocam gerçekten bana çok katkı sağladı. Taktik bilgisi de çok iyiydi, oyuncuların gelişimine de çok önem veren birisiydi. Bugünlere gelmemde onun emeği çoktur.
Okul eğitimini nereye kadar sürdürebildin?
Fransa’da üniversiteye gidiyordum. Dil üzerine eğitim alıyordum. Ama Türkiye’ye gelince okulumu bırakmak zorunda kaldım.
Kaç dil biliyorsun?
Türkçe, Fransızca ve İngilizce olmak üzere üç dil biliyorum.
Kendine rol model olarak seçtiğin oyuncular, idollerin var mıydı?
Fransa’da doğup büyüyen bütün gençler gibi ben de küçüklükten beri Zinedine Zidane hayranıydım. 2006 Dünya Kupası’nda Fransa’nın Brezilya’yı 1-0 yendiği maçta Thierry Henry’ye yaptığı bir asist vardı. O gün müthiş bir futbol oynamıştı. Hiç unutmuyorum, maç gece yarısı bitmesine rağmen o şevkle ağabeyimle sokağa çıkıp top oynamıştık. Zidene’ın top kontrolü, top hâkimiyeti ve oyun görüşü müthişti.
Seni çoğunlukla forvet arkasında izliyoruz ama zaman zaman ön liberodaki ikiliden biri olarak da görev yapabiliyorsun. Bu da futbolu iki yönlü oynayabilen bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Bu özellikleri nasıl kazandığını, bunun için nasıl çalışmalar yaptığını anlatır mısın?
Altyapıdayken 6 numara da oynadım. Zaman zaman santrfor olarak da görev yaptım. Yani ille de 10 numara oyuncusuyum diye bir durumum yok. Ben oyunu iki yönlü oynamayı seven bir oyuncuyum. 1 yıllık evliyim. Düzenli bir hayatım var ve böyle yaşamayı seviyorum. Kendimi sürekli geliştirmek için çalışıyorum. Bir de küçüklükten beri kondisyonum iyidir.
Antrenörlerin senin hangi özelliklerini beğeniyor? Tamamlaman gereken eksiklerin konusunda neler söylüyorlar?
Özelliklerim konusunda bir şey söyleyemem ama hocalarım maçlardan önce benden şut çekmemi istiyorlar, bazen şut atmak yerine pas verdiğimde de ikaz ediyorlar.
Alanyaspor’la senin çıkışın aslında birbirine paralel yürüyor. 2. Lig, 1. Lig ve derken Süper Lig Senin açından üzerine bir de Millî Takım kariyeri eklendi. Takımın ve senin bu birlikte yükselişinizi özetleyebilir misin?
Antalyaspor’a ikinci gelişimde Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyespor’a kiralanıp geri dönüşümden itibaren devam edeyim. Kampta Samet Aybaba Hocamız bana hazırlık maçlarında çok şans verdi ama kadro da çok kalabalıktı. Ben de kiralık gönderilecek oyuncular arasında yer aldım. Amacım 1. Lig’de bir kulübe gitmekti. 2. Lig’de Alanyaspor’dan teklif geldiğinde pek de istememiştim ama gidişim çok hayırlı oldu. Çok güzel bir sezon geçirdim ve 1. Lig’e yükseldik. Bu arada Antalyaspor da küme düştü ve iki takım 1. Lig’de buluştu. Bunun üzerine Alanyaspor’da kiralık kalmayı tercih ettim. Sezon sonunda Antalyaspor Süper Lig’e çıkınca ben de kulübüme geri döndüm. Yarım sezon Antalyaspor’da oynayıp devre arasında yeniden Alanyaspor’a kiralık gittim ve o sezon şampiyonluk yaşayıp Süper Lig’e yükseldik.
Alanyaspor Saffet Susiç’le Süper Lig’de hem iyi futbol oynayan hem de yukarıları zorlayan bir takıma dönüştü. Bu sezon pek çok kişiye sürpriz gelecek sonuçlar aldınız. Bu işin sırrı nedir sence?
Saffet Hoca takımı daha çok hücum özellikleri yüksek oyunculardan kuruyor. Biz de hücum oynayan, dolayısıyla izleyenlere keyfi veren bir takımız. Ama tabiî aynı zamanda çok da gol yiyoruz. Yediğimizden fazlasını attıkça problem yok.
Susiç’i çalıştığın diğer antrenörlerden ayıran özellikleri nasıl sıralarsın?
Saffet Hoca oyuncularını rahat bırakan tarzda bir teknik adam. Son derece sakindir ve oyuncularına kızmaz. İlk geldiğinde bana, "Seni tanıyorum, en yetenekli Türk oyunculardan birisin" demişti ve bu sözleri özgüvenimi oldukça yükseltmişti.
Bir forvet arkası oyuncusu için Vagner Love gibi bir santrforla oynamak da avantaj olmalı
Elbette Vagner Love devamlı çabalayan, efor sarf eden ve sürekli koşular yapıp pozisyon araştıran bir santrfor tipi. Tek bir pasla onu gol pozisyona sokmanız mümkün. Hücum bölgesinde oynayan Fernandes de çok kuvvetli, süratli ve gol pozisyonlarına kolay giren bir oyuncu.
Alanyaspor’un ilginç maçlar oynadığından bahsetmiştik. Senin kariyerindeki unutamadığın maç hangisi?
İki sezon önce play-off’ta Adana Demirspor’a penaltılarla üstünlük sağlayarak Süper Lig’e çıktığımız maç benim açımdan unutulmazdı. Normal süresi 1-1 biten maçta takımın beraberlik golünü atmış, sonra da üstünlük sağladığımız seri penaltılarda da atışımı gole çevirmiştim. Bu sezon 3-0 geriden gelip 4-3 kazandığımız Trabzonspor maçı da unutulmaz ama o maçta sadece 3 puan kazandık; Adana Demirspor karşılaşmasında ise Süper Lig’e çıkmak gibi çok önemli bir başarı elde etmiştik.
Trabzonspor maçını konuşalım istersen biraz. Trabzon gibi bir deplasmanda 3-0 geriden gelip 4-3 kazanmak konuşulmayı hak ediyor çünkü O maçın nasıl döndüğünü anlatır mısın?
Henüz 32 dakikada 3-0 geriye düşmüştük. İlk yarının bitimine beş dakika kadar kalmıştı, hocamız iki savunma oyuncusunu çıkartıp hücuma dönük iki oyuncuyu daha sahaya sürdü ve devre bitmek üzereyken Vagner Love’la bir gol bulup farkı ikiye indirdik. Devre arasına o golle girmek bize ikinci yarıda bir şeylerin değişebileceğini gösterdi. Ama ikinci yarıda bir gol daha yeseydik her şey biterdi. Trabzonspor yakaladığı pozisyonları değerlendiremeyip biz ikinci golü bulunca sahadaki çok şey değişti. Fark bire indikten sonra rakibimizin oyun düzeni bozuldu, paniklediler. Bizim de puan almaya inancımız arttı ve herkesin bildiği gibi iki gol daha atıp maçı 4-3 kazandık.
Bugün Süper Lig’de çizdiğin performans sayesinde A Millî Takımımızın kadrosundasın. Seninle birlikte futbola başlayan pek çok arkadaşın ise bugün oyunun dışında kaldı. Seni onlardan ayırıp bugünlere gelmeni sağlayan farkın neydi?
Futbolda en önemli şey bence yetenekten de önce mental anlamda güçlü olmak. Fransa’da olsun Antalya’da olsun altyapıda hiç kolay şartlarda çalışmadım. O dönemde gelen benim gibi gurbetçi oyuncular da vardı ama hepsi bıraktı. İnanmak, çalışmak ve her antrenmana kendini yüzde yüz vermek gerekiyor.
Burası önemli. 10 numara tabir edilen oyuncular genellikle yeteneklerine güvenir ve antrenmanlarda kendilerini fazla sıkmaz, maçlarda da topun kendilerine gelmesini beklerler.
Asla o tip bir oyuncu olmadım. Top rakipteyken benim seyretmem mümkün değil. Mutlaka top kapma mücadelesinin içinde yer alırım, aksi durumda kendimi kötü hissederim. Sahada yürüyen bir oyuncu olamam. Bunu kendi adıma hem arkadaşlarıma saygısızlık hem de egoistçe bir tutum olarak görürüm.
Aslında uzun zamandır dikkat çeken bir oyuncusun ama sadece bir defa A2 Millî Takımı’nda oynadın, Haziran ayında da A Millî Takım kadrosuna çağrıldın ama forma giyme şansın olmadı. Ay-yıldızlı formaya uzaktan bakarken neler düşünüyordun?
Millî Takım’a çağrılmadığım dönemlerde orada çok kaliteli ve yetenekli oyuncuların bulunduğunu düşünüyor, kendi kendime, "Demek ki sen henüz oraya çağrılacak seviyede değilsin. Daha çok çalışman, daha fazla gayret göstermen gerekiyor" diyordum.
Millî Takım’ın Mircea Lucescu yönetimindeki bu yeniden yapılanma sürecinde kendini nerede görüyorsun? Bu jenerasyonun neler yapabileceğini düşünüyorsun?
Bu jenerasyonda çok yetenekli oyuncular var bana göre. Ben de gerek maçlarda gerekse antrenmanlarda kendimi gösterip kabul ettirmeye çalışacağım. Futbol hayatım boyunca zaten her gittiğim takımda aynı çabayı gösterdim ve sonunda belli bir seviyeye gelebildim. Şimdi aynı şeyleri Millî Takımımızda da tekrarlamak istiyorum. Bu jenerasyonun neler yapabileceği sorusuna gelince, Millî Takımımızda oyuncu grubu arasında iyi bir ortam oluşur ve hepimiz oynadığımız oyundan zevk alırsak, EURO 2020’ye katılmamamız için hiçbir sebep yok.
Lucescu, kurmak istediği ekibi, "Kendi oyununu oynayan ve bu oyunu rakibine kabul ettiren bir takım" olarak tarif ediyor. Bu anlayış senin futbol stiline de daha yakın duruyor.
Kesinlikle öyle Top ne kadar uzun süre bizde kalırsa, ofansif anlamda yapabileceklerimiz de o kadar çoğalacaktır.
Millî Takım oyuncusu olmak hedeflerini de büyütüyor mu? Gelecekle ilgili nasıl hayaller kuruyorsun?
Türk futbolundaki en üst nokta Millî Takımdır. Burada olmak insanın hem kendine güvenini artırır hem de hedeflerini büyütür. Öncelikli amacım burada kendimi kabul ettirmek, sonrasında neler olacağını da bekleyip görmek.
İsmin transfer listelerinde sürekli geçiyor. Bu konuda neler söylersin?
Kulübümle sözleşmem sürüyor ve transfer meselesi benim tek başıma karar vereceğim bir konu değil. Şimdi sadece kulübümdeki ve Millî Takım’daki performansıma odaklanıyorum. Benimle ilgili transfer haberleri yayınlanıyorsa, bu doğru işler yaptığımı gösterir. Bundan sonra da doğru işler yapmaya devam edeceğim.
Sahada çok yetenekli olduğunu biliyoruz. Saha dışında nasıl bir insansın?
Gençken biraz agresiftim ama Türkiye’ye geldikten sonra sakinleştim. Bu agresiflik de Fransa’da doğup büyüdüğüm yerle ilgili olmalı. Paris’te yaşadığımız yer bir tür gettoydu. Daha çok göçmenlerin yaşadığı bir kenar mahalle Bir oyun parkımız bile yoktu. Sanırım o çevrede yaşamak beni agresif yapmıştı. Etrafımızda çetelerin olduğu, kavgaların yaşandığı bir ortam vardı. Ben ailemin de verdiği terbiye sayesinde hep bunların uzağında kaldım ve abimle birlikte kendimi futbola verdim. Ama bazen eski arkadaşlarımı görüyorum, durumları çok da iyi değil. Onlar adına üzülüyorum.
Futbolun dışındaki hayatında nelerden yapıyorsun?
Havaların güzel olduğu dönemde izin günlerimde takım arkadaşlarımla plaj voleybolu oynuyorum. Onun dışında sinemaya gitmeyi, yatmadan önce kitap okumayı seviyorum.
Artık futboldan para kazanan bir oyuncusun. İlk kazandığın parayla ne yaptın? Sonrasında ailenin hayatını değiştirebildin mi?
İlk kazandığım parayla hiçbir şey yapamadım. Çünkü gerçekten çok küçük bir miktardı. Ama sonrasında şanslıydım, çünkü bana yol gösterecek, parayı doğru yatırımlara yöneltmemi sağlayacak ağabeylerim vardı. Ailem Paris’te güzel bir eve taşındı. Kredi borcunu ben ödüyorum ama taksitler hâlâ devam ediyor (gülüyor).
Türkiye’de yerli oyuncuların takımlarında çok fazla oynama şansı bulamadığını görüyoruz ama sen de Cenk Tosun gibi kendi takımının yıldızı olmayı başarmış bir yerli oyuncu örneğisin. Hatta geçtiğimiz sezon "10 yabancı artı Emre Akbaba" kadrosuyla çıktığınız maçlar oldu. Rekabette üstünlük sağlamış bir yerli oyuncu olarak genç arkadaşlarına ne tavsiye edersin?
Öncelikle asla pes etmemeleri gerekiyor. Oynamadıkları zaman antrenman performanslarını düşürmemeleri, tam tersine daha fazla çalışmaları gerekiyor. Ne yazık ki Türk futbolcuların duygusal bir yanı var ve oynamadıkları zaman küsüp çalışmayı bırakabiliyorlar. Bu tavırdan mutlaka uzaklaşmaları lâzım. Tabiî bu noktada kulüplere de önemli görevler düşüyor. Altyapılarda sağlam sistemlerin kurulması, oyuncuların iyi şartlarda, kaliteli bir eğitim alması gerekiyor.
Kaynak: İHA