'Yalnızca Güle Yenilen' Yiğitler Bekleniyor
TÜYAP Kitap Fuarı’nda, spor geleneğimiz ve Koca Yusuf hakkında konuşan gazeteci yazar Halil Delice, Türk milletinin, Koca Yusuf misali, yalnızca güle yenilen, zalim karşısında eğilmeyen yiğitleri beklediğini, bunu da son yıllarda çocuklarına en fazla Yusuf ismini koyarak belli ettiğini açıkladı.
Sporla ilgili, spor geleneğimiz ve Kırkpınar (araştırma), Cihanı Titreten Türk Koca Yusuf/Yalnızca Güle Yenildi (roman), Cihan Şampiyonu Kara Ahmet/Güreşle Kızılelmayı Aradı (roman), Sultanın Aslanı Mümin Pehlivan (roman) kitapları, çok sayıda tebliğ ve araştırması olan Delice, fuarda, okuyucularıyla bir araya gelerek spor geleneğimiz, günümüz spor anlayışı ve Kırkpınar hakkında konuştu.
Türk geleneğinde, sporun, amaç değil, güzelliklerin savunulmasında bir araç olduğunu söyleyen Delice konuşmasına şöyle devam etti: “At yarışları, kılıç kalkan, cirit, okçuluk, güreş, lobut, gürz ve mızrak atmak gibi Türk sporlarının hepsi, savaşa hazırlık içindir, insanı eğlendirirken eğitmeğe, bedenen ve zihnen güçlü kılmağa yöneliktir. Bunun için yediden yetmişe, padişahtan kapıcısına herkes bir sporu en iyi şekilde yapardı. Sporlar için de en gözde olanı güreşti. Çünkü güreş, kişiyi, insanın üç büyük düşmanı, nefis, şeytan ve kötü çevresiyle yapılan mücadeleye en iyi şekilde hazırlamaktaydı. Tasavvuf geleneğine bağlı olarak güreşçiler, okçular tekkesi gibi spor akademileri kurulmuştur. Bu tekkelerin (akademilerin) amacı, Türk oğlunun bedenen ve ruhen güçlü olmasını sağlamaktı. Osmanlı zamanında, İstanbul, Bursa, Edirne, Manisa gibi büyük yerleşim merkezlerinde çok sayıda spor tekkeleri, tekkelerin pirleri ve yıkılmaz gelenekleri vardı. Kırkpınar Güreşleri’nde savaştaki bütün motifler vardır. Savaşta, mehter coşturur, Kırkpınar’da ise davul zurna. Padişah huzurunda yapılan güreşlerde davul zurna vazifesini mehter yerine getirirdi. Savaşta, Allah Allah diye düşman üstüne gidilir, güreşte de Allah nidalarıyla pehlivanlar ermeydanına salınır. Türklerde davul üç yerde, savaşta, düğünde ve güreşte çalınır. Savaş vatan, düğün namus müdafaası, güreş ise bu ikisine hazırlık kabul edilirdi. Kına üç kişiye yakılırdı, gelinlik kıza, savaşa giden ere ve güreşecek pehlivana, bir de kurbanlık koça. Çünkü hepsi ebedi güzellikler için feda olmayı ifade ediyordu.”
Günümüzde spor altına endeksli
Günümüzde sporun, madalyaya endeksli olduğunu, her şeyin, altın madalyaya kavuşmak ve altın madalya sonrası ödülleri, şöhreti, parayı elde etmek için yapıldığını söyleyen Delice, bu anlayışın devletler tarafından kendi propagandalarını yapabilmek için teşvik edildiğini ve desteklendiğini söyleyerek, “Spor, ilahlar, tapılacak kişiler üretme işidir. Başarılı sporcular allanıp pullanmakta, idol haline getirilmektedir, tıpkı Yunanlıları başlattığı olimpiyatlarda olduğu gibi. Sporcu, spor yaparak elde ettiği yetenekleriyle başkalarından üstün olunca kendini ilah olarak görmekte, günümüz spor anlayışı da bunu teşvik etmektedir, daha fazla tüketen, ebedi hakikatten uzaklaşan gençler yetişmesi için. Gençlere model olarak madalyaları, başarıları, çok zıplamaları, iyi vurmaları, topu köşeye göndermeleri, üçlük basket atmalarıyla göz kamaştıranlar, yeşil yeşil dolarları üst üste koyanlar gösteriliyor. Hak için, adalet için, ilim için fedakarlık yapanlar, çalışanlar değil” dedi.
Türkiye’de inanılması ve izah getirilmesi zor sosyolojik ve kültürel gelişmeler yaşandığını, Osmanlı’da spor anlayışını en güzel şekilde temsil eden efsanevi pehlivan Koca Yusuf’un ismi de olan Yusuf’un, 2001-2016 yılları arasında, son on altı yılda erkek çocuklarına en fazla verilen isim olduğunu söyleyen Delice, “Son yıllarda Türkiye’de politikacıdan futbolcuya, şarkıcıdan televizyon yıldızına ‘Yusuf’ isminde çok bilinen bir kişi olmadığına göre, son on altı yılda en çok konulan isim niçin ‘Yusuf’ oldu? 1898 yılında ABD’den dönüşte geminin batmasıyla şehit olan, Avrupa ve ABD’de yenmedik güreşçi bırakmayan efsanevi Koca Yusuf ile ilgili araştırma yapan, onun hakkında ‘Cihan-ı Titreten Türk Koca Yusuf-Yalnızca Güle Yenildi’ isimli romanı yazan, yağlı güreşler ve Kırkpınar ile ilgili dört tebliğ sunan ve yüzlerce güreş makalesi kaleme alan, folklor araştırmacısı, gazeteci ve yazar olarak bu iş bize düşer deyip bu konuyla ilgili araştırma yaptık. Türkiye’de Cumhuriyet döneminde en çok konulan isim Mehmet iken son on altı yılda ne oldu da Yusuf, en çok konulan isim oldu. Yusuf’un öne çıkmasında en önemli faktörler, iki binli yıllarda Batı karşısındaki memleketimizin durumu ve Yusuf isminin hatırlattıkları, temsil ettiği değerlerdir. İki binli yıllar, milletimizin başta ABD olmak üzere Batı karşısında boyun büküklüğünün bütün acılığıyla ortaya çıktığı yıllar. Böyle bir zamanda niçin Yusuf ismi öne çıktı? Milletimizin bildiği iki Yusuf var: Biri peygamber olan Yusuf aleyhisselam, diğeriyse 1894-98 yılları arasında Avrupa ve Amerika’da tek başına Osmanlı’yı temsil eden ve önüne çıkan bütün güreşçileri yenen ‘Türk gibi güçlü’ sözünü ezberleten Koca Yusuf. İnsanımız, Koca Yusuf’un şahsında, Batı karşısında eğilen başının tekrar doğruluşunu, mertliği, yiğitliği, gücün, zalime karşı mazlumun yanında oluşunu gördü. Hazreti Yusuf Peygamberin şahsında da garipken, kimsesizken nimet sahibi olmayı, nimetlerin herkese taksimini, yüz ve gönül güzelliğini, nimet sahibi olup herkesin imdadına koşmayı buldu. Kısacası Yusuf ismi, insanımızın, Yusuf yüzlülere, Batı karşısında eğilen başını kaldıracak kahramanlara, gönül erlerine, yalnızca güle yenilen yiğitlere hasretine tercüman oldu. Yusuf, Türk insanının içerde ve dışarıda uğradığı haksızlığa, dışlanmaya ’yeter’ deyişinin simgesidir, 15 Temmuz ruhunun ifadesidir. 15 Temmuz 2016’daki kimsenin tahmin edemediği şanlı şahlanışı sırrı da Yusuf isminin verilişindedir” dedi.
Türk geleneğinde, sporun, amaç değil, güzelliklerin savunulmasında bir araç olduğunu söyleyen Delice konuşmasına şöyle devam etti: “At yarışları, kılıç kalkan, cirit, okçuluk, güreş, lobut, gürz ve mızrak atmak gibi Türk sporlarının hepsi, savaşa hazırlık içindir, insanı eğlendirirken eğitmeğe, bedenen ve zihnen güçlü kılmağa yöneliktir. Bunun için yediden yetmişe, padişahtan kapıcısına herkes bir sporu en iyi şekilde yapardı. Sporlar için de en gözde olanı güreşti. Çünkü güreş, kişiyi, insanın üç büyük düşmanı, nefis, şeytan ve kötü çevresiyle yapılan mücadeleye en iyi şekilde hazırlamaktaydı. Tasavvuf geleneğine bağlı olarak güreşçiler, okçular tekkesi gibi spor akademileri kurulmuştur. Bu tekkelerin (akademilerin) amacı, Türk oğlunun bedenen ve ruhen güçlü olmasını sağlamaktı. Osmanlı zamanında, İstanbul, Bursa, Edirne, Manisa gibi büyük yerleşim merkezlerinde çok sayıda spor tekkeleri, tekkelerin pirleri ve yıkılmaz gelenekleri vardı. Kırkpınar Güreşleri’nde savaştaki bütün motifler vardır. Savaşta, mehter coşturur, Kırkpınar’da ise davul zurna. Padişah huzurunda yapılan güreşlerde davul zurna vazifesini mehter yerine getirirdi. Savaşta, Allah Allah diye düşman üstüne gidilir, güreşte de Allah nidalarıyla pehlivanlar ermeydanına salınır. Türklerde davul üç yerde, savaşta, düğünde ve güreşte çalınır. Savaş vatan, düğün namus müdafaası, güreş ise bu ikisine hazırlık kabul edilirdi. Kına üç kişiye yakılırdı, gelinlik kıza, savaşa giden ere ve güreşecek pehlivana, bir de kurbanlık koça. Çünkü hepsi ebedi güzellikler için feda olmayı ifade ediyordu.”
Günümüzde spor altına endeksli
Günümüzde sporun, madalyaya endeksli olduğunu, her şeyin, altın madalyaya kavuşmak ve altın madalya sonrası ödülleri, şöhreti, parayı elde etmek için yapıldığını söyleyen Delice, bu anlayışın devletler tarafından kendi propagandalarını yapabilmek için teşvik edildiğini ve desteklendiğini söyleyerek, “Spor, ilahlar, tapılacak kişiler üretme işidir. Başarılı sporcular allanıp pullanmakta, idol haline getirilmektedir, tıpkı Yunanlıları başlattığı olimpiyatlarda olduğu gibi. Sporcu, spor yaparak elde ettiği yetenekleriyle başkalarından üstün olunca kendini ilah olarak görmekte, günümüz spor anlayışı da bunu teşvik etmektedir, daha fazla tüketen, ebedi hakikatten uzaklaşan gençler yetişmesi için. Gençlere model olarak madalyaları, başarıları, çok zıplamaları, iyi vurmaları, topu köşeye göndermeleri, üçlük basket atmalarıyla göz kamaştıranlar, yeşil yeşil dolarları üst üste koyanlar gösteriliyor. Hak için, adalet için, ilim için fedakarlık yapanlar, çalışanlar değil” dedi.
Türkiye’de inanılması ve izah getirilmesi zor sosyolojik ve kültürel gelişmeler yaşandığını, Osmanlı’da spor anlayışını en güzel şekilde temsil eden efsanevi pehlivan Koca Yusuf’un ismi de olan Yusuf’un, 2001-2016 yılları arasında, son on altı yılda erkek çocuklarına en fazla verilen isim olduğunu söyleyen Delice, “Son yıllarda Türkiye’de politikacıdan futbolcuya, şarkıcıdan televizyon yıldızına ‘Yusuf’ isminde çok bilinen bir kişi olmadığına göre, son on altı yılda en çok konulan isim niçin ‘Yusuf’ oldu? 1898 yılında ABD’den dönüşte geminin batmasıyla şehit olan, Avrupa ve ABD’de yenmedik güreşçi bırakmayan efsanevi Koca Yusuf ile ilgili araştırma yapan, onun hakkında ‘Cihan-ı Titreten Türk Koca Yusuf-Yalnızca Güle Yenildi’ isimli romanı yazan, yağlı güreşler ve Kırkpınar ile ilgili dört tebliğ sunan ve yüzlerce güreş makalesi kaleme alan, folklor araştırmacısı, gazeteci ve yazar olarak bu iş bize düşer deyip bu konuyla ilgili araştırma yaptık. Türkiye’de Cumhuriyet döneminde en çok konulan isim Mehmet iken son on altı yılda ne oldu da Yusuf, en çok konulan isim oldu. Yusuf’un öne çıkmasında en önemli faktörler, iki binli yıllarda Batı karşısındaki memleketimizin durumu ve Yusuf isminin hatırlattıkları, temsil ettiği değerlerdir. İki binli yıllar, milletimizin başta ABD olmak üzere Batı karşısında boyun büküklüğünün bütün acılığıyla ortaya çıktığı yıllar. Böyle bir zamanda niçin Yusuf ismi öne çıktı? Milletimizin bildiği iki Yusuf var: Biri peygamber olan Yusuf aleyhisselam, diğeriyse 1894-98 yılları arasında Avrupa ve Amerika’da tek başına Osmanlı’yı temsil eden ve önüne çıkan bütün güreşçileri yenen ‘Türk gibi güçlü’ sözünü ezberleten Koca Yusuf. İnsanımız, Koca Yusuf’un şahsında, Batı karşısında eğilen başının tekrar doğruluşunu, mertliği, yiğitliği, gücün, zalime karşı mazlumun yanında oluşunu gördü. Hazreti Yusuf Peygamberin şahsında da garipken, kimsesizken nimet sahibi olmayı, nimetlerin herkese taksimini, yüz ve gönül güzelliğini, nimet sahibi olup herkesin imdadına koşmayı buldu. Kısacası Yusuf ismi, insanımızın, Yusuf yüzlülere, Batı karşısında eğilen başını kaldıracak kahramanlara, gönül erlerine, yalnızca güle yenilen yiğitlere hasretine tercüman oldu. Yusuf, Türk insanının içerde ve dışarıda uğradığı haksızlığa, dışlanmaya ’yeter’ deyişinin simgesidir, 15 Temmuz ruhunun ifadesidir. 15 Temmuz 2016’daki kimsenin tahmin edemediği şanlı şahlanışı sırrı da Yusuf isminin verilişindedir” dedi.
Kaynak: İHA