Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi yenememesinin sırrı...
Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi yenememesinin sırrı ne büyü ne cinler.Sır yazının devamında...
Önceki gün oynanan ve Galatasaray'ın Fenerbahçe'ye karşı 16 senelik gelenek uyarınca yine mağlûp olduğu karşılaşma var ya...
Yok top tam gol olacağı sırada havada kendiliğinden dönüp başka yere gitmiş de, yok Fenerliler'e ait olan Şükrü Saracoğlu Stadı büyülü imiş de, yok Fenerbahçe böyle derbiler öncesinde stadı okutup üfletirmiş de, vesaire, vesaire...
Hepsi lâf u güzaftır, sakın haaa inanmayın!
Galatasaray'ın Şükrü Saracoğlu'nda Fener'i bir türlü yenememesinin sebebi cin, büyü, muska, okuyup üfleme falan değil; stadın “himaye”, yani “manevî koruma altında” olmasıdır. Koruyan kişi de öyle sıradan biri değildir, Fenerbahçe'nin ilk senelerinde takımda oynamış olan ve hattâ evi de stadın şimdiki arazisinin ucunda bulunan önemli bir şeyh, Yusuf Fahir Baba'dır...
Fransız eğitimli Şeyh
Önce, Yusuf Fahir Baba'nın kim olduğunu kısaca anlatayım:
1891'de İstanbul'da doğdu. Üsküdar'da asırlar önce kurulmuş olan Bandırmalızâde Tekkesi'nin şeyh ailesine mensuptu. Bağlarbaşı'nda şimdi mevcut olmayan bir Fransız okulunu bitirdi, İttihad ve Terakki'ye meyletti ve kendisini yakından tanıyanların anlattıklarına göre işgal yıllarının İstanbul'unda Kuvâ-yı Milliye için çalışan gizli “Karakol Teşkilâtı” nda görev aldı....
Yusuf Fahir Baba, İstanbul'un önde gelen Bektaşî babalarından idi ve Kuşdili Çayırı'nda, şimdi Şükrü Saracoğlu Stadı'nın çok yakınında bulunan, Celvetîliğin Hâşim Baba kolundan gelen Abdülbaki Efendi Tekkesi'nde uzun seneler şeyhlik yaptı. Cumhuriyet devrinde “Ataer” soyadını aldı ve 1967'de yine İstanbul'da vefat etti.
Tasavvuf, özellikle de “erkân” ve dinî musiki alanında çok sayıda kişiyi yetiştiren Yusuf Fahir Baba'nın en tanınmış öğrencilerinden biri, geçtiğimiz senelerde kaybettiğimiz bir Galatasaraylı, Nezih Uzel idi. İstanbul'un tasavvuf tarihinde önemli yeri olan Yusuf Fahir Baba'nın “Şâhım Ali Abâ'ya / Erenlere aşkolsun / Meydân-ı Murtazâ'ya / Girenlere aşkolsun” dörtlüğü ile başlayan ve Nezih Uzel'in bestelediği meşhur “nefes”i, yani Bektaşi ilâhisi, bugün dinî musiki repertuvarımızın en tanınmış eserlerindendir.
Şimdi de Yusuf Fahir Baba'nın Fenerbahçe ile bağlantısından sözedeyim:
Bağlarbaşı'ndaki Fransız okuluna devam ettiği senelerde Fenerbahçe'deki çayırda oynanan futbola merak sarmıştı. İsmi önceleri “Black Stockings” yani “Siyah Çoraplar”, daha sonra da “Fenerbahçe” olan ve o yıllarda henüz klüp kimliği taşımayan toplulukta futbol oynamaya başlamış, Birinci Dünya Savaşı'nda askere alınıp Çanakkale cephesindeki bir mitralyöz bölüğüne gönderilince futbola mecburen veda etmiş ama tanıyanların anlattıklarına göre hep Fenerli kalmıştı.
Kazanana aşk olsun!
Zaten, eskiden tekke olan evi de Fenerbahçe stadının hemen yanıbaşında idi... Geniş bir bahçesi ve bahçesinde “hâmûşân”ı, yani mezarlığı olan tekke-ev 1950'lerin ortalarında artık oturulamaz hâle gelince yıktırılıp yerine dört katlı bir apartman yaptırıldı. Yusuf Fahir Baba, apartmanın üst katında yaşıyordu.
Şükrü Saracoğlu Stadı sonraki senelerde genişletildiği sırada tekkenin geniş bahçesinin bir bölümü de alınıp stadyuma dahil edildi!
Meselenin önemli tarafı işte burada, yani stadın çok küçük de olsa bir bölümünün kendisi de eski bir futbolcu olan bu renkli şeyhin mekânı olmasında...
Dolayısı ile Şükrü Saracoğlu'nda bir türlü galibiyet elde edemeyen Galatasaray'ın “Stadda cin var, büyü var, muska konmuş, okuyup üflüyorlar” gibisinden bahanelerinin aslı astarı yoktur! Fener'in stadyumu bizzat Yusuf Fahir Baba tarafından korunmaktadır ve Fenerliler bu manevî büyüklerine bir saygısızlıkta bulunmadıkları müddetçe Galatasaray'ın koruma kalkanını delmesinin imkânı mevcut değildir!
Yusuf Fahir Baba da zaten yukarıda ilk dörtlüğünü verdiğim “nefes”inde “Meydan”dan bahsedip “Girenlere aşkolsun” demiyor mu?
Anlayın işte!..Murat Bardakçı
Yok top tam gol olacağı sırada havada kendiliğinden dönüp başka yere gitmiş de, yok Fenerliler'e ait olan Şükrü Saracoğlu Stadı büyülü imiş de, yok Fenerbahçe böyle derbiler öncesinde stadı okutup üfletirmiş de, vesaire, vesaire...
Hepsi lâf u güzaftır, sakın haaa inanmayın!
Galatasaray'ın Şükrü Saracoğlu'nda Fener'i bir türlü yenememesinin sebebi cin, büyü, muska, okuyup üfleme falan değil; stadın “himaye”, yani “manevî koruma altında” olmasıdır. Koruyan kişi de öyle sıradan biri değildir, Fenerbahçe'nin ilk senelerinde takımda oynamış olan ve hattâ evi de stadın şimdiki arazisinin ucunda bulunan önemli bir şeyh, Yusuf Fahir Baba'dır...
Fransız eğitimli Şeyh
Önce, Yusuf Fahir Baba'nın kim olduğunu kısaca anlatayım:
1891'de İstanbul'da doğdu. Üsküdar'da asırlar önce kurulmuş olan Bandırmalızâde Tekkesi'nin şeyh ailesine mensuptu. Bağlarbaşı'nda şimdi mevcut olmayan bir Fransız okulunu bitirdi, İttihad ve Terakki'ye meyletti ve kendisini yakından tanıyanların anlattıklarına göre işgal yıllarının İstanbul'unda Kuvâ-yı Milliye için çalışan gizli “Karakol Teşkilâtı” nda görev aldı....
Yusuf Fahir Baba, İstanbul'un önde gelen Bektaşî babalarından idi ve Kuşdili Çayırı'nda, şimdi Şükrü Saracoğlu Stadı'nın çok yakınında bulunan, Celvetîliğin Hâşim Baba kolundan gelen Abdülbaki Efendi Tekkesi'nde uzun seneler şeyhlik yaptı. Cumhuriyet devrinde “Ataer” soyadını aldı ve 1967'de yine İstanbul'da vefat etti.
Tasavvuf, özellikle de “erkân” ve dinî musiki alanında çok sayıda kişiyi yetiştiren Yusuf Fahir Baba'nın en tanınmış öğrencilerinden biri, geçtiğimiz senelerde kaybettiğimiz bir Galatasaraylı, Nezih Uzel idi. İstanbul'un tasavvuf tarihinde önemli yeri olan Yusuf Fahir Baba'nın “Şâhım Ali Abâ'ya / Erenlere aşkolsun / Meydân-ı Murtazâ'ya / Girenlere aşkolsun” dörtlüğü ile başlayan ve Nezih Uzel'in bestelediği meşhur “nefes”i, yani Bektaşi ilâhisi, bugün dinî musiki repertuvarımızın en tanınmış eserlerindendir.
Şimdi de Yusuf Fahir Baba'nın Fenerbahçe ile bağlantısından sözedeyim:
Bağlarbaşı'ndaki Fransız okuluna devam ettiği senelerde Fenerbahçe'deki çayırda oynanan futbola merak sarmıştı. İsmi önceleri “Black Stockings” yani “Siyah Çoraplar”, daha sonra da “Fenerbahçe” olan ve o yıllarda henüz klüp kimliği taşımayan toplulukta futbol oynamaya başlamış, Birinci Dünya Savaşı'nda askere alınıp Çanakkale cephesindeki bir mitralyöz bölüğüne gönderilince futbola mecburen veda etmiş ama tanıyanların anlattıklarına göre hep Fenerli kalmıştı.
Kazanana aşk olsun!
Zaten, eskiden tekke olan evi de Fenerbahçe stadının hemen yanıbaşında idi... Geniş bir bahçesi ve bahçesinde “hâmûşân”ı, yani mezarlığı olan tekke-ev 1950'lerin ortalarında artık oturulamaz hâle gelince yıktırılıp yerine dört katlı bir apartman yaptırıldı. Yusuf Fahir Baba, apartmanın üst katında yaşıyordu.
Şükrü Saracoğlu Stadı sonraki senelerde genişletildiği sırada tekkenin geniş bahçesinin bir bölümü de alınıp stadyuma dahil edildi!
Meselenin önemli tarafı işte burada, yani stadın çok küçük de olsa bir bölümünün kendisi de eski bir futbolcu olan bu renkli şeyhin mekânı olmasında...
Dolayısı ile Şükrü Saracoğlu'nda bir türlü galibiyet elde edemeyen Galatasaray'ın “Stadda cin var, büyü var, muska konmuş, okuyup üflüyorlar” gibisinden bahanelerinin aslı astarı yoktur! Fener'in stadyumu bizzat Yusuf Fahir Baba tarafından korunmaktadır ve Fenerliler bu manevî büyüklerine bir saygısızlıkta bulunmadıkları müddetçe Galatasaray'ın koruma kalkanını delmesinin imkânı mevcut değildir!
Yusuf Fahir Baba da zaten yukarıda ilk dörtlüğünü verdiğim “nefes”inde “Meydan”dan bahsedip “Girenlere aşkolsun” demiyor mu?
Anlayın işte!..Murat Bardakçı