Trabzonspor Divan Başkanlık Kurulu'nda Devletin ve Sporun Zirvesine Mektup

Trabzonspor Kulübü Divan Başkanlık Kurulu, şike süreciyle ilgili olarak aralarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'nın da bulunduğu üst düzey yöneticilere mektup gönderdi.

Mektup, Gül ve Erdoğan'ın yanı sıra, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, bakanlar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeni ve eski milletvekilleri, TFF Başkanı Yıldırım Demirören ve TFF yönetim kurulu üyelerinin de bulunduğu 67 siyaset ve spor adamına bir mektup gönderdi.

Trabzonspor’un gerek geçtiğimiz, gerekse de öncesi sezonlarda haksızlıkları uğradığı, şampiyonluklarının elinden alındığı iddialarına yer verilen mektupta, 3 Temmuz sonrası gelinen süreçte, bazı çevrelerin ‘hukukun gücü yerine, gücün hukukunun’ geçerli sayılmaya çalıştıkları ileri sürüldü. Divan Başkanlık Kurulu’nun, ‘Trabzonspor, lige 17. sezonda dâhil olduğu ve 38 sezondur onuruyla mücadele verdiği ve vermeye de devam edeceği’ belirtilen mektubunda, bordo-mavililerin alın teri ve emeğiyle bu yarışmanın ilk 10 yılında 6 şampiyonluk kazandığına vurgu yapıldı.

Trabzonspor’un 28 yıldan beri şampiyon olamamasını yorumlarken de ‘beceriksizlikten’ söz etmenin kolaycılık olacağı savunulan mektupta, “Şer güçlerle mücadelede beceriksiz kaldığı ise doğru bir tespit olur.” ifadeleri yer aldı. Kulübün son 28 yılı irdelendiğinde birçok yılda haksızlıklarla, saha dışı oyunlarla şampiyonluklarının engellendiğinin görüleceği iddia edilirken, şu örnekler verildi: “1981 – 1982 sezonu Eskişehir – Beşiktaş müsabakası meşhur Zalad hikayesi ve şampiyonluk gidiyor. 1994 – 1995 sezonu Galatasaray – Trabzonspor müsabakasının son dakikalarında oyuncumuz Soner Boz’un adeta tırpanlanmasına göz yuman ‘hakem’ sayesinde karşı atağa geçen Galatasaray Hakan Şükür ile golü atıyor. Kazanacağımız maçı hakem marifetiyle 2 – 1 kaybedip şampiyonluğumuz elimizden alınıyor. 1995 – 1996 sezonu Trabzonspor - Fenerbahçe maçı sadece Ali Şen’in Aygün’ün başını yalan yere sararak “bir taşla şampiyonluğu aldım” demesine bakmayın o taşın dışında başka faaliyetle şampiyonluğu aldığını biliyoruz. Kaybedilen o şampiyonluk yüzünden intihar eden genç taraftarımızın acısı, kaybedilen şampiyonluğun acısını ikinci plana itmiştir. 2004 – 2005 sezonunun İstanbul Şükrü Saraçoğlu stadında Cem Papila vakası emsali görülmemiş bir idareyle şampiyonluk elimizden alınmıştır.”

TEKNİK TAKİP VE DELİLLERİ TFF SULANDIRMIŞTIR
2010 – 2011 sezonu için yapılan teknik takipten ortaya konan delillerle olayın yargıya taşındığına işaret edilen mektupta, şu görüşler kaleme alındı:“Ancak futbol federasyonu bu deliller ışığında suç işlendiği kanaatine varmış olmasına rağmen suçlulara verilmesi gereken cezaları verememiş, olayları sulandırmış, ötelemiş, ‘yukarda Allah var’ diyerek istifa ederek kaçmıştır. Suçlulara ceza veremeyeceğini deklare eden federasyon işbaşına getirilmiş. Kurulları değiştirmeyeceği ifadesine rağmen değiştirmiş Tahkim Kurulu başkanı cezalar önüne gelmeden tavrını belli ederek cezalarını onaylamayacağını beyan etmiştir. 3 Temmuz’da ortaya dökülen kirlilikleri ört bas etmek için ortaya konan plan kusursuzca uygulanarak bugünlere gelinmiştir.”Fotoğrafın tümüne bakıldığında da ‘güçlü olan için bazı suçlar mubah, hukukun gücü değil; gücün hukukunun geçerli’ olduğu iddia edilirken, “Hukuka intikal eden meselelerde sessiz kalıyoruz. Mahkeme salonlarında kendilerini savunması beklenenler Trabzonspor’a saldırıyor, taraftarımızı tahrik ediyor ve olaylara sebep oluyor.” denildi.

“TBMM YAPTIĞI KANUNU SAHİPLENMELİ”
Gelinen noktanın temelinin 2004’te yürürlüğe giren 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi kanunu ile başlatıldığı ifade edilen mektup şöyle devam etti: “Ancak zamanla bu kanunun içerik bakımından yetersiz olduğu görüldü.

Bundan dolayı 14 Nisan 2011’de yürürlüğe giren 6222 sayılı kanun, geçerli kanunun yerini aldı. Ardından son yapılan düzenlemeyle yerini 6250 sayılı kanuna bıraktı. Tüm bunları iş sahibi TBMM, hem de ittifakla yaptı! Trabzonspor camiasının asıl isteği, TBMM’nin kendi yaptığı kanunu sahiplenmesidir. Eğer, TBMM yürürlüğe taşıdığı bir yasayı sahiplenmezse, onu niçin yasalaştırdığını sormamız kadar doğal bir şey olabilir mi? Trabzonspor, Yüce Meclis’in sporda düzensizliği (kural dışı hareketleri) önleme adına çıkardığı yasa sayesinde başlatılan teknik takip sonucunda ortaya çıkan iddianame ve etik kurulu raporuna dayalı olarak UEFA Şampiyonlar Ligi’nde oynama hakkını elde etmiştir. Bizler, bunun bilincindeyiz. Bundan ötürü Yüce Meclisimize, minnet ve şükran duygularımızı bir kez daha tekrarlıyoruz. Daha da önemlisi, iktidar grubu bu işin ‘olmazsa olmaz’lığı nedeniyle, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere; onun başında bulunduğu iktidar grubuna, tartışmasız bir zeminin oluşmasına katkı veren ana muhalefet ve diğer grubu bulunan partilerimize de teşekkürlerimizi tekrarlıyoruz.”

Şike soruşturmasında gelinen noktanın gizemli yanlarının olduğu, bunun da bordo-mavili camiadaki adalet duygusunu zayıflattığı kaydedilen mektup, şu ifadelerle son buldu: “Camiamızın gerilimini artıran da budur. Özellikle spor medyasında, bu noktanın yorumcular tarafından göz ardı edilmesi, bizleri derinden yaralamaktadır. 3 Temmuz süreciyle UEFA Şampiyonlar Ligi’ne katıldığımızda, haklı olarak bunun uzantısı olan kupayla de buluşacağımız beklentisindeydik. Ülke futbolu adına, kusurun faturasını, kural dışı uygulamalarda bulunmuş kişilerin temsil ettiği kurum da ödemekle yükümlü olmalıdır. Bu kurum Trabzonspor olsa da bizim için durum değişmez. Birilerinin çıkar sağlama amaçlı işlediği suçun bedelini, ülke tümüyle ödememelidir diye düşünüyoruz. Eğer, ‘suç kuruma değil, kişiye verilmelidir’söylemi doğruysa, 1 Nisan 2012 tarihinde Trabzon Avni Aker Stadyumu’nda, Trabzonspor – Fenerbahçe arasında oynanan ve 1–1 sonuçlanan maç sonrası Trabzonspor Kulübü niçin cezalandırılmıştır? Bu camia yaşadığı haksızlıkları anlatacak bir yetkiliyi bugüne dek maalesef bulamadı ya da bulmayı beceremedi. Eğer varlığını statükoculuktan uzak, hukukun üstünlüğüne dayandıran Sayın Başbakanına da ‘eşitlik, hakkaniyet ve adalet’ aradığını anlatamaz ise acaba kime anlatacak? Olayın asıl özeti budur.”