Emre Belözoğlu'ndan Önemli Açıklamalar
Fenerbahçe ile sözleşmesi biten ve İspanya'nın ünlü kulüplerinden Atletico Madrid ile 2 yıllık sözleşme imzalayan Milli futbolcu Emre Belözoğlu, önemli açıklamalarda bulundu.
Türkiye Futbol Federasyonu'nun yayınladığı Tam Saha Dergisi'ne konuşan başarılı futbolcu, ilk olarak ayrılık sürecini anlattı. Türkiye'ye geldiğinde hedefleri arasında futbolu Fenerbahçe'de bırakmak olduğunu hatırlatan Belözoğlu, "Bunu ilk geldiğim gün de söylemiştim. İnsanların gözünde Galatasaraylı Emre olarak bilinirken bir anda Fenerbahçeli Emre konumuna gelmek kolay değildi. Dört senelik döneme baktığımızda, performans üzerinden konuşursak çok şükür ki Fenerbahçeli taraftarların sevgisini, saygısını kazandığımı düşünüyorum. Benim açımdan çok güzel bir dört seneydi. İçinde zorlukları da barındıran, ama mutlulukları daha fazla olan bir dört seneydi. Dört yılın sonunda ayrılmamız gerekiyordu çünkü böylesi Fenerbahçe adına da Aykut Kocaman adına da daha iyi olacaktı. Emre Belözoğlu olarak hiç kimseyle aramda kişisel bir problem yaşamadım. Hiç kimseye kin gütmedim. Hayatta her zaman her şeyi oluruna bıraktığım gibi bu konuyu da çözülür veya çözülmez oluruna bıraktım. Çözülmeden devam eden bir problem olduğu için ayrılmam Fenerbahçe ve Aykut Kocaman adına da benim adıma da doğru oldu" dedi.
"AYKUT KOCAMAN'IN EVİNE GİDİP ÖZÜR DİLEDİM" Tecrübeli futbolcu, 'Bursaspor maçının ardından kadro dışı bırakıldığın olayda Aykut Kocaman'la yaşadığın iddia edilen tartışmanın ne kadarı doğruydu?' yönündeki bir soruya ise, "Detayına girmeden anlatmam gerekirse, doğru olarak anlatılan şeyler de var, gerçekle hiç ilgisi olmayan şeyler de var. Hocanın bana bir hareketini yanlış anlamam ve bunun üzerine abartılı tepki göstermem var ama üzerine küfür falan gibi konular ekleniyor; ben bunlara girmek bile istemiyorum çünkü ben bunları söyleyenler kadar hadsiz biri değilim. Evli ve annesine düşkün biri olarak kiminle nasıl konuşacağımı çok iyi bilirim. Özellikle böyle hadsizlik yapan insanlara cevap vererek hadsiz durumuna düşmek istemiyorum. Ama benim adıma yapılan bir hata vardı ve çıkıp bu hata için her şeyden önce hocanın evine giderek özür diledim. Bunu kadro dışı bırakılma cezamın kaldırılması için yapmadım. Hocanın yüzüne de söylediğim gibi, "Bir gün teknik adamlık ve futbolculuk hayatlarımız bitebilir, o zaman karşı karşıya geldiğimizde size sarılmak isterim" diyerek özür diledim. Tamamen insani bir özürdü bu. Hoca da sağ olsun Fenerbahçe'nin menfaatleri adına böyle bir karar verdi. İyi de oldu. Ben de 6 ay boyunca iyi oynadım. Sonunda da bu ayrılık yaşandı. Biraz uzun anlattım ama hiçbir şekilde beni kıran, üzen bir ayrılık olmadı. Sadece Fenerbahçeli Emre olarak futbolu bırakmak isterdim ama hayatın neler getireceğini hesap edemezsiniz. Böyle bir ayrılık oldu" cevabını verdi. "FUTBOLCULARIN ALGILARINI, YÖNETİCİLER SÜREÇLERİ YÖNETEMİYOR" Zokora ve Cangele ile yaşadığı olayların hatırlatılması üzerine ise Emre, "İki futbolcunun saha içindeki tartışmasına sık sık şahit oluyor musunuz? Oluyorsunuz. Bir oyuncunun diğerine kasıtlı sertlik yaptığına ya da iki oyuncunun birbiriyle itişip kakıştığına şahit oluyor musunuz? Oluyorsunuz. Futbolun içindeki olaylar bunlar. Açıkçası ben bu konularda medyadan bana yöneltilen eleştirilerden rahatsız değilim. Şöyle değilim; "Demek ki beni konuştuklarında gerçekten izleniyorlar ya da beni yazdıklarında gerçekten okunuyorlar." Bu benim PR'ım anlamında iyidir. Ama bir yandan sizin topluma nasıl lanse edildiğiniz de önemli. Eğer diğer yandan işinizi de kötü yaparsanız Allah korusun. Çok şükür ben bugüne kadar işimi iyi yaptım. Bu yaşadıklarım biraz da algıyı kontrol etmekle ilgili bir şey. Bir ben varım, bir de benim algılanmam var. Ben bu algıyı kontrol etmek adına medyayla ilişkilerimi sıcak tutmaya çalışmadım. Bu benim bir hatam olabilir. Türkiye'de şöyle bir şey var; oyuncular kendi algılarını yönetemiyor, yöneticiler de süreçleri yönetemiyor. Böyle bir durum varken, medya da zaten oluşan kaosun üzerine haberlerini inşa ediyor. Böyle bir döngü içinde benim hatam, yönetici hatası ve medyanın da bundan beslenmesiyle bir üçgen devam edip gidiyor. Medyanın beni böyle göstermesinde hatam yok dersem de yalan olur. Ben zaten sinirli bir adamım. Bu güzel bir malzeme. Tekme yediğimde sinirlenirim, küfür yediğimde sinirlenirim. Ama kamera benim ağzımda olur, karşılık verince ben küfür etmiş olurum. Cangele bana boğaz kesme hareketi yapar, aklımın ucundan geçmeyen bir harekettir, karşılık verince yine sadece ben yapmış olurum. Halbuki bunların hepsi futbolun içinde var" diye konuştu.
"FENERBAHÇE'DEN TEKLİF GELMEYİNCE ATLETİCO MADRİD İLE İMZALADIM" Atletico Madrid'e transferini anlatan Emre, "2011'in Ekim-Kasım aylarıydı, menajerim vasıtasıyla Avrupa'nın üç takımından teklif geldi. Bunlardan birisi de Atletico Madrid'di. FIFA kurallarına göre mukavelemin bitmesinde 6 ay kala bir başka kulüple görüşme ve imza atma hakkım var. O dönem için ailemle ve benim için hayatta çok önemli olan bir isimle bu konuda bir planlama yaptık. Hayalim ve hedefim futbolu Fenerbahçe'de bırakmaktı. Çünkü kulüp 3 Temmuz gibi sıkıntılı bir süreci yaşıyordu. Arkadaşlarım şunu çok iyi bilir; insanların mutlu günlerinden çok sıkıntılı günlerinde yanlarında olmaya çalışırım. Fenerbahçe o durumdayken takımdan ayrılmak gibi bir düşünce kafamda hiç yoktu. Ama bir yandan da Atletico Madrid'le birlikte üç takımdan teklifler sürekli geliyordu. Ama ligin son 3-4 ayına girilirken iş netleşmeye başladı, önümdeki bulutlar dağıldı, daha doğrusu önüme bulutlar geldi. Önümü göremez oldum. Böyle bir durumda bir karar almak zorundasınız. Ben yine de Atletico Madrid'e, "Fenerbahçe ile sözleşmem devam ediyor. 31 Mayıs'a kadar Fenerbahçe'den bir teklif gelmezse 1 Haziran'da sözleşmeyi imzalarım" cevabını verdim. Fenerbahçe'den teklif gelmeyince de 1 Haziran'da Atletico'ya imzayı attım" şeklinde konuştu.
"ABDULLAH AVCI'NIN OYUNCULARIYLA MUHTEŞEM BİR İLETİŞİMİ VAR" Milli takımı değerlendiren tecrübeli oyuncu, "Türk futbol tarihinde ilk defa bugünkü gibi bir durum var. Aslında Fatih Hoca da bir Olimpik Milli Takım serüveninin ardından çok başarılı bir A Milli Takım ekibi yakalamıştı. O ekip hem Galatasaray'da hem de Milli Takım'da çok başarılı işler yaptı. Aynı kadro Fatih Hoca, Mustafa Hoca ve Şenol Hoca gibi Türk futbolunun en önemli üç teknik direktörünü ortaya çıkardı. Bu grubun içindeki oyuncular da çok karakterli adamlardı. İçlerinde bulundum ve bundan da çok büyük bir gurur duydum. Bugünkü takımın içinde de çok değerli oyuncular var ve bu takım çok büyük bir avantaja sahip. Genç Milli Takım düzeyindeki hocaları, bugün de o oyuncuların başında. Abdullah Hoca daha bebek denilecek yaştan itibaren bu oyuncuların çocukluk yapılarını, karakterlerini, saha içinde neler yapabileceklerini, psikolojilerini, onlara nasıl yaklaşabileceğini çok iyi biliyor. Zaten Abdullah Hoca oyuncuyla ilişkiyi çok iyi yönetebilen bir teknik adam. Böyle bir hocanın burada olması hem oyuncular hem de Türk futbolu için çok büyük bir avantaj. Böyle bir takım ilk defa oluştu. O yüzden çok ümitliyim. Ben burada olurum veya olmam, bilmiyorum. Çağrılırsam elbette gelirim. Ama geçirdiğim dört kamp döneminde gördüğüm şey, Abdullah Hocanın oyuncularıyla muhteşem bir iletişimi var" ifadelerini kullandı. ESTONYA MAÇINDAKİ GOL SEVİNCİ Emre Belözoğlu, 'Çok tartışılan konulardan birisi de Estonya maçında attığın golden sonra yaşadığın sevinç ve bu sevincin üzerindeki spekülasyonlar' sorusuna ise, "Hep beraber sevinelim diyorsunuz ama Emre yine algıyı yönetemiyor. Çünkü Emre'nin arkadaşlarını çağırıp "Gelin, gelin" derken ki mimikleri sert bulunuyor. Yani "Gelin, gelin" derken sırıtmam bekleniyor. Benim arkadaşlarımı sevince çağırmam hakaret olarak algılanıyor. Bakın ben bu takımın kaptanıyım ve bugüne kadar hiçbir arkadaşıma hakaret etmedim. Zaten hakaret edecek bir durumumuz da yok. O golde sevinmek istiyorum, Hamit'in oynama isteğinden kaynaklanan üzüntüsünü de bildiğimden özellikle ona gidiyorum, kafasını okşuyorum ve sarılıyorum. Ama ben "Gel, gel" yapınca küfür etmiş, Hamit'i insanların önüne atmış oluyorum. Birleştirmek istiyorum, ayrıştırmış oluyorum. Emre Belözoğlu sevilebilir de sevilmeyebilir de... Ama Emre Belözoğlu'nun kafasında tilkilik olsa böyle hareket etmez. Ben olduğumun dışında bir görüntü çizmedim ki bugüne kadar. Planlı bir şey yapmaya çalışsam bunu yapmam zaten. Planlı bir hareket içinde hiç bir zaman olmadım, içimden ne geliyorsa öyle davrandım. Doğru yaptıklarım olmuştur, pişmanlıklarım olmuştur. Ama orada takımı toplamak adına kaptanları olarak "Gel, gel" derken beni bu takımı ayrıştırmaya, bölmeye, bir oyuncuyu toplumun gözü önünde ortaya atmaya götürecek şekilde gösterirlerse burada bir dursunlar yani. Vicdan dedik ya... Biraz vicdanlı olsunlar. Emre Belözoğlu da vicdanlı olsun, hata yapmasın ama bu kadarı da fazla kaçıyor. Emre Belözoğlu kırmızı kart görür, hatalıdır. Emre Belözoğlu hocayla tartışır, hatalıdır. Ama Emre Belözoğlu bunu yaparken bile hatalı gösteriliyorsa, herkesin niyeti de ortaya çıkmış oluyor" cevabını verdi. "HAMİT İLE HİÇ BİR PROBLEMİM YOK" 'Estonya maçından sonra Romanya ve Macaristan maçları kampında Hamit'le birlikteydiniz. Aranızda herhangi bir problem var mı?' sorusunu ise Emre, "Bu takımın birinci kaptanı benim, ikinci kaptanı Hamit. İki maçtan önce de arkadaşlarımızı topladık, oturduk, konuştuk. Hamit'le hiç bir problemim yok. Ben 2 sene sakatlık, 2 sene de ceza nedeniyle yaklaşık 4 sene Milli Takım'da oynayamadım; benden 4 sene sonra Milli Takım'a gelen Tuncay Şanlı benim üzerimde kaptanlık yaptı. Bu formaya hizmet edecek herkesin başımızın üzerinde yeri var. Emre Çolak aramıza yeni katıldı, formayı çatır çatır alsın, ben de kulübede onu izlerken heyecan ve sevinçten tırnaklarımı yiyeyim. Bu takımda herkesin bu duyguyu yaşadığını biliyorum. Yeter ki Milli Takım kazansın, ülke futbolu kazansın. Burada kişisel hesaplaşmalar varmış gibi yansıtarak insanları galeyana getirmek isteyenlerin ekmek parası bu. Benim ekmek param bu değil. Ben hiçbir mukavelemde, hiçbir yöneticiye, "Bana bu kadar para vermezseniz imzalamam" demedim. Ama onlar "Ben kaos oluştururum" diyerek para kazanıyor. Onların işi bu, benimki değil. Ben hangi takımın içinde olursam olayım kaos oluşturan değil, kaosu çözen adam olurum. Gerekirse ceketimi alıp giderek o kaosu çözerim. Ama onların içinde bulunduğu sistem bunu emrediyor. Benimse medyayla savaşacak halim yok" diye cevapladı .
"AYKUT KOCAMAN'IN EVİNE GİDİP ÖZÜR DİLEDİM" Tecrübeli futbolcu, 'Bursaspor maçının ardından kadro dışı bırakıldığın olayda Aykut Kocaman'la yaşadığın iddia edilen tartışmanın ne kadarı doğruydu?' yönündeki bir soruya ise, "Detayına girmeden anlatmam gerekirse, doğru olarak anlatılan şeyler de var, gerçekle hiç ilgisi olmayan şeyler de var. Hocanın bana bir hareketini yanlış anlamam ve bunun üzerine abartılı tepki göstermem var ama üzerine küfür falan gibi konular ekleniyor; ben bunlara girmek bile istemiyorum çünkü ben bunları söyleyenler kadar hadsiz biri değilim. Evli ve annesine düşkün biri olarak kiminle nasıl konuşacağımı çok iyi bilirim. Özellikle böyle hadsizlik yapan insanlara cevap vererek hadsiz durumuna düşmek istemiyorum. Ama benim adıma yapılan bir hata vardı ve çıkıp bu hata için her şeyden önce hocanın evine giderek özür diledim. Bunu kadro dışı bırakılma cezamın kaldırılması için yapmadım. Hocanın yüzüne de söylediğim gibi, "Bir gün teknik adamlık ve futbolculuk hayatlarımız bitebilir, o zaman karşı karşıya geldiğimizde size sarılmak isterim" diyerek özür diledim. Tamamen insani bir özürdü bu. Hoca da sağ olsun Fenerbahçe'nin menfaatleri adına böyle bir karar verdi. İyi de oldu. Ben de 6 ay boyunca iyi oynadım. Sonunda da bu ayrılık yaşandı. Biraz uzun anlattım ama hiçbir şekilde beni kıran, üzen bir ayrılık olmadı. Sadece Fenerbahçeli Emre olarak futbolu bırakmak isterdim ama hayatın neler getireceğini hesap edemezsiniz. Böyle bir ayrılık oldu" cevabını verdi. "FUTBOLCULARIN ALGILARINI, YÖNETİCİLER SÜREÇLERİ YÖNETEMİYOR" Zokora ve Cangele ile yaşadığı olayların hatırlatılması üzerine ise Emre, "İki futbolcunun saha içindeki tartışmasına sık sık şahit oluyor musunuz? Oluyorsunuz. Bir oyuncunun diğerine kasıtlı sertlik yaptığına ya da iki oyuncunun birbiriyle itişip kakıştığına şahit oluyor musunuz? Oluyorsunuz. Futbolun içindeki olaylar bunlar. Açıkçası ben bu konularda medyadan bana yöneltilen eleştirilerden rahatsız değilim. Şöyle değilim; "Demek ki beni konuştuklarında gerçekten izleniyorlar ya da beni yazdıklarında gerçekten okunuyorlar." Bu benim PR'ım anlamında iyidir. Ama bir yandan sizin topluma nasıl lanse edildiğiniz de önemli. Eğer diğer yandan işinizi de kötü yaparsanız Allah korusun. Çok şükür ben bugüne kadar işimi iyi yaptım. Bu yaşadıklarım biraz da algıyı kontrol etmekle ilgili bir şey. Bir ben varım, bir de benim algılanmam var. Ben bu algıyı kontrol etmek adına medyayla ilişkilerimi sıcak tutmaya çalışmadım. Bu benim bir hatam olabilir. Türkiye'de şöyle bir şey var; oyuncular kendi algılarını yönetemiyor, yöneticiler de süreçleri yönetemiyor. Böyle bir durum varken, medya da zaten oluşan kaosun üzerine haberlerini inşa ediyor. Böyle bir döngü içinde benim hatam, yönetici hatası ve medyanın da bundan beslenmesiyle bir üçgen devam edip gidiyor. Medyanın beni böyle göstermesinde hatam yok dersem de yalan olur. Ben zaten sinirli bir adamım. Bu güzel bir malzeme. Tekme yediğimde sinirlenirim, küfür yediğimde sinirlenirim. Ama kamera benim ağzımda olur, karşılık verince ben küfür etmiş olurum. Cangele bana boğaz kesme hareketi yapar, aklımın ucundan geçmeyen bir harekettir, karşılık verince yine sadece ben yapmış olurum. Halbuki bunların hepsi futbolun içinde var" diye konuştu.
"FENERBAHÇE'DEN TEKLİF GELMEYİNCE ATLETİCO MADRİD İLE İMZALADIM" Atletico Madrid'e transferini anlatan Emre, "2011'in Ekim-Kasım aylarıydı, menajerim vasıtasıyla Avrupa'nın üç takımından teklif geldi. Bunlardan birisi de Atletico Madrid'di. FIFA kurallarına göre mukavelemin bitmesinde 6 ay kala bir başka kulüple görüşme ve imza atma hakkım var. O dönem için ailemle ve benim için hayatta çok önemli olan bir isimle bu konuda bir planlama yaptık. Hayalim ve hedefim futbolu Fenerbahçe'de bırakmaktı. Çünkü kulüp 3 Temmuz gibi sıkıntılı bir süreci yaşıyordu. Arkadaşlarım şunu çok iyi bilir; insanların mutlu günlerinden çok sıkıntılı günlerinde yanlarında olmaya çalışırım. Fenerbahçe o durumdayken takımdan ayrılmak gibi bir düşünce kafamda hiç yoktu. Ama bir yandan da Atletico Madrid'le birlikte üç takımdan teklifler sürekli geliyordu. Ama ligin son 3-4 ayına girilirken iş netleşmeye başladı, önümdeki bulutlar dağıldı, daha doğrusu önüme bulutlar geldi. Önümü göremez oldum. Böyle bir durumda bir karar almak zorundasınız. Ben yine de Atletico Madrid'e, "Fenerbahçe ile sözleşmem devam ediyor. 31 Mayıs'a kadar Fenerbahçe'den bir teklif gelmezse 1 Haziran'da sözleşmeyi imzalarım" cevabını verdim. Fenerbahçe'den teklif gelmeyince de 1 Haziran'da Atletico'ya imzayı attım" şeklinde konuştu.
"ABDULLAH AVCI'NIN OYUNCULARIYLA MUHTEŞEM BİR İLETİŞİMİ VAR" Milli takımı değerlendiren tecrübeli oyuncu, "Türk futbol tarihinde ilk defa bugünkü gibi bir durum var. Aslında Fatih Hoca da bir Olimpik Milli Takım serüveninin ardından çok başarılı bir A Milli Takım ekibi yakalamıştı. O ekip hem Galatasaray'da hem de Milli Takım'da çok başarılı işler yaptı. Aynı kadro Fatih Hoca, Mustafa Hoca ve Şenol Hoca gibi Türk futbolunun en önemli üç teknik direktörünü ortaya çıkardı. Bu grubun içindeki oyuncular da çok karakterli adamlardı. İçlerinde bulundum ve bundan da çok büyük bir gurur duydum. Bugünkü takımın içinde de çok değerli oyuncular var ve bu takım çok büyük bir avantaja sahip. Genç Milli Takım düzeyindeki hocaları, bugün de o oyuncuların başında. Abdullah Hoca daha bebek denilecek yaştan itibaren bu oyuncuların çocukluk yapılarını, karakterlerini, saha içinde neler yapabileceklerini, psikolojilerini, onlara nasıl yaklaşabileceğini çok iyi biliyor. Zaten Abdullah Hoca oyuncuyla ilişkiyi çok iyi yönetebilen bir teknik adam. Böyle bir hocanın burada olması hem oyuncular hem de Türk futbolu için çok büyük bir avantaj. Böyle bir takım ilk defa oluştu. O yüzden çok ümitliyim. Ben burada olurum veya olmam, bilmiyorum. Çağrılırsam elbette gelirim. Ama geçirdiğim dört kamp döneminde gördüğüm şey, Abdullah Hocanın oyuncularıyla muhteşem bir iletişimi var" ifadelerini kullandı. ESTONYA MAÇINDAKİ GOL SEVİNCİ Emre Belözoğlu, 'Çok tartışılan konulardan birisi de Estonya maçında attığın golden sonra yaşadığın sevinç ve bu sevincin üzerindeki spekülasyonlar' sorusuna ise, "Hep beraber sevinelim diyorsunuz ama Emre yine algıyı yönetemiyor. Çünkü Emre'nin arkadaşlarını çağırıp "Gelin, gelin" derken ki mimikleri sert bulunuyor. Yani "Gelin, gelin" derken sırıtmam bekleniyor. Benim arkadaşlarımı sevince çağırmam hakaret olarak algılanıyor. Bakın ben bu takımın kaptanıyım ve bugüne kadar hiçbir arkadaşıma hakaret etmedim. Zaten hakaret edecek bir durumumuz da yok. O golde sevinmek istiyorum, Hamit'in oynama isteğinden kaynaklanan üzüntüsünü de bildiğimden özellikle ona gidiyorum, kafasını okşuyorum ve sarılıyorum. Ama ben "Gel, gel" yapınca küfür etmiş, Hamit'i insanların önüne atmış oluyorum. Birleştirmek istiyorum, ayrıştırmış oluyorum. Emre Belözoğlu sevilebilir de sevilmeyebilir de... Ama Emre Belözoğlu'nun kafasında tilkilik olsa böyle hareket etmez. Ben olduğumun dışında bir görüntü çizmedim ki bugüne kadar. Planlı bir şey yapmaya çalışsam bunu yapmam zaten. Planlı bir hareket içinde hiç bir zaman olmadım, içimden ne geliyorsa öyle davrandım. Doğru yaptıklarım olmuştur, pişmanlıklarım olmuştur. Ama orada takımı toplamak adına kaptanları olarak "Gel, gel" derken beni bu takımı ayrıştırmaya, bölmeye, bir oyuncuyu toplumun gözü önünde ortaya atmaya götürecek şekilde gösterirlerse burada bir dursunlar yani. Vicdan dedik ya... Biraz vicdanlı olsunlar. Emre Belözoğlu da vicdanlı olsun, hata yapmasın ama bu kadarı da fazla kaçıyor. Emre Belözoğlu kırmızı kart görür, hatalıdır. Emre Belözoğlu hocayla tartışır, hatalıdır. Ama Emre Belözoğlu bunu yaparken bile hatalı gösteriliyorsa, herkesin niyeti de ortaya çıkmış oluyor" cevabını verdi. "HAMİT İLE HİÇ BİR PROBLEMİM YOK" 'Estonya maçından sonra Romanya ve Macaristan maçları kampında Hamit'le birlikteydiniz. Aranızda herhangi bir problem var mı?' sorusunu ise Emre, "Bu takımın birinci kaptanı benim, ikinci kaptanı Hamit. İki maçtan önce de arkadaşlarımızı topladık, oturduk, konuştuk. Hamit'le hiç bir problemim yok. Ben 2 sene sakatlık, 2 sene de ceza nedeniyle yaklaşık 4 sene Milli Takım'da oynayamadım; benden 4 sene sonra Milli Takım'a gelen Tuncay Şanlı benim üzerimde kaptanlık yaptı. Bu formaya hizmet edecek herkesin başımızın üzerinde yeri var. Emre Çolak aramıza yeni katıldı, formayı çatır çatır alsın, ben de kulübede onu izlerken heyecan ve sevinçten tırnaklarımı yiyeyim. Bu takımda herkesin bu duyguyu yaşadığını biliyorum. Yeter ki Milli Takım kazansın, ülke futbolu kazansın. Burada kişisel hesaplaşmalar varmış gibi yansıtarak insanları galeyana getirmek isteyenlerin ekmek parası bu. Benim ekmek param bu değil. Ben hiçbir mukavelemde, hiçbir yöneticiye, "Bana bu kadar para vermezseniz imzalamam" demedim. Ama onlar "Ben kaos oluştururum" diyerek para kazanıyor. Onların işi bu, benimki değil. Ben hangi takımın içinde olursam olayım kaos oluşturan değil, kaosu çözen adam olurum. Gerekirse ceketimi alıp giderek o kaosu çözerim. Ama onların içinde bulunduğu sistem bunu emrediyor. Benimse medyayla savaşacak halim yok" diye cevapladı .
Kaynak: İHA