Tolga Zengin: Şampiyon olursak insanların tahammülsüzlüğü ortadan kalkar
Trabzonspor'un kalecisi Tolga Zengin, takımının bu sezon şampiyon olması durumunda insanların rahatlacağını belirterek, "Bence 28 senenin tahammülsüzlüğü ortadan kalkar.
Trabzonspor‘un kalecisi Tolga Zengin, takımının bu sezon şampiyon olması durumunda insanların rahatlacağını belirterek, "Bence 28 senenin tahammülsüzlüğü ortadan kalkar. Bir maç kazanıldığında bile Trabzon‘da çok şey değişiyor. Şampiyonlukta nasıl bir değişim yaşanacağını anlamak için bu bile yeterli bir gösterge. Şampiyonluk durumunda belki de bu şehrin kaderi değişir." dedi.
Futbol Federasyonu tarafından çıkarılan TamSaha Dergisi‘ne açıklamalarda bulunan Tolga Zengin, kendisine sorulan sorulara şu cevapları verdi:
* Türk futbolunun son 15 yılına damgasını vuran Rüştü Reçber‘in bundan 4 yıl önce "Benim varisim Tolga" dediği, fiziğinle bir zamanların efsanesi Dassaev‘e de benzetilen bir kalecisin. Ancak bu dört yıl içinde beklenen patlamayı henüz yapabildiğini söyleyemeyiz. Bunun nedenleri üzerinde mutlaka kafa yormuşsundur. Bu konuda neler söyleyebilirsin?
Her şeyden önce Rüştü abinin benim için böyle şeyler söylemesi onur ve gurur verici. Ama tabii ki önemli olan insanın çalışıp kendini geliştirmesi. Bu 4 yıllık süreçte ciddi bir sakatlık geçirdim. Aslında oynadığım ve performansımın iyi olduğu dönemler de vardı ancak bazı dönemlerdeki kaleci tercihlerinden dolayı kenarda beklediğim bir dönem oldu. Sonrasında küçük bir sakatlık daha geçirdim. Gerçi o sakatlık beni çok fazla etkilemedi ancak o sırada Onur oynamaya başladı ve gerçekten de iyi bir performans gösterince doğal olarak ben yedek beklemeye başladım.
* Kaleci tercihleri nedeniyle oynayamadığın dönemi biraz açabilir misin?
Dizimden bir sakatlık geçirmeme rağmen 2007-2008 sezonunda oldukça başarılı bir performans göstermiştim. 24 maçta 18 gol yedim o sezon. Süper Lig‘in en az gol yiyen kalecisiydim. Oynamadığım 10 maç ise sakatlık geçirdiğim 2.5 aylık dönemine rastlıyordu. O performansım beğenilmiş olmalı ki, 2008 Avrupa Şampiyonası finallerinde Millî Takım kadrosunda yer aldım. O kadrodaki tek Trabzonsporlu oyuncu bendim. Şampiyonadan döndükten sonra da oynamaya devam ettim. Çünkü yeni transfer edilen Tony Sylva‘nın bir lisans problemi vardı ve zaten oynaması mümkün değildi. Benim oynadığım ilk 6 maçta takım 5 galibiyet, 1 beraberlik almıştı. Sonraki hafta Galatasaray‘a 3-0 yenildik ve ondan sonra ben oynayamadım. Tabii bu bir tercih meselesi. Ben de teknik adamların bu tercihlerine saygı duyarım. O süreçten sonra fazla oynama şansı bulamadım ama şimdi görev bana düştü ve ben de elimden geleni yapmaya çabalıyorum.
* Trabzon‘da Trabzonspor‘un altyapısından yetişen oyuncuların yaşadığı zorlukları hepimiz biliyoruz. Senin açından da bu tür zorluklar yaşandığını söyleyebilir miyiz?
Ne yazık ki Trabzon‘da şehrin kendi oyuncularına karşı bir tahammülsüzlük olduğunu söyleyebilirim. Fakat bunu şehrin tümüne de mal etmemek gerekiyor. Bu tepkiler belli kesimlerden geliyor. Ama açık söylemek gerekirse bu tepkiler geçmişte daha fazlaydı. Artık hem sayımız fazla değil hem de taraftar biraz daha bilinçlendi bu konuda. 5-6 maç öncesine dönüp baktığınızda, takımda Trabzonlu oyuncu oynamıyordu. Altyapıdan gelen oyuncu yoktu. Aslında taraftarı da anlamak gerekiyor. Bu şehrin çocuğu olduğumuz için bize nazları daha fazla geçiyor. Biz her zaman daha fazla göz önünde oluyoruz ve omuzlarımıza daha fazla sorumluluk yükleniyor. Taraftarın böyle düşünmeye de hakkı var. Ancak bizim cephemizden bakıldığında, işimizi profesyonellikten ziyade duygusal yönleriyle yaşıyoruz. Dolayısıyla olumsuz sonuçlardan çok daha fazla etkileniyoruz. Çünkü biz bu şehrin evladıyız. Evet, bir futbolcunun kariyerini nerede sürdüreceği belli olmaz, bugün burada, yarın başka bir yerde olabilirsiniz. Ancak sonuçta dönüp dolaşıp yaşayacağımız yer Trabzon ve bu da altyapıdan yetişen oyuncuların duygusallığını artırıyor.
* Ülkemizde genel olarak Türk kalecilere bakışta bir sorun var. Yurtdışından sıradan kalecilerin getirildiğini ve kısa sürede gönderildiğini görüyoruz. Ve bu hatalar art arda tekrarlanıyor. Kaybedilen bu süreçte genç Türk kaleciye şans verilmesi ve kazanılması daha doğru bir yaklaşım olmaz mı?
Her zaman bu görüşü savunuyorum. Üstelik bu olumsuzluk sadece kaleciler için değil bütün yabancı oyuncular için geçerli. Yabancı transferinde belli bir kalite standardı yok. Premier Lig‘e bakıyorsunuz, orada forma giyecek yabancılara millî takımlarında belli bir sayının üzerinde oynama şartı koşuyorlar. Bence o ligin kalitesini artıran önemli kıstaslardan birisi bu. Türkiye‘ye gelen yabancıların da buradaki oyuncudan daha iyi olması gerekir. Türk oyuncusunun Avrupa‘ya gidişinde bin dereden su getiriliyor ama bizim ülkemize adı sanı belli olmayan yabancı oyuncular gelebiliyor. Kazandıkları parada gözümüz yok ama burada kenarda bekleyen genç oyunculara yazık oluyor. Genç Türk kaleciler, son dönemde kendilerine şans verildiği zaman neler başarabileceklerini gösterdi. Trabzonspor‘da Onur, Beşiktaş‘ta Cenk, Fenerbahçe‘de Mert, Galatasaray‘da Ufuk çok iyi kaleciler. Türk kalecilere karşı daha sabırlı olmamız gerekiyor. Ülkemize çok iyi kalecilerin yanında gerçekten kötü yabancı kaleciler de geliyor. Üstelik kredileri o kadar yüksek ki, 5-6 maç kötü oynamadan yedek kalmaları söz konusu olmuyor.
* Tekrar senin kariyer çizgine dönecek olursak, Tony Sylva‘nın ardından ikinci kaleci olarak sen görünüyordun ama üçüncü kaleci pozisyonundaki Onur eldivenleri kaptı. Onur‘la arandaki rekabetten ve arkadaşlık ilişkisinden söz eder misin?
Onur‘la biz her şeyden önce abi-kardeş gibiyiz. Mümkün olduğu kadar birlikte dertleşiriz. Her konuda ona yardımcı olmaya çalışırım. Pırlanta gibi çocuk. Kaleciliğini zaten konuşmamıza gerek yok. Biz her zaman burada oynaması gereken kişinin Türk olması gerektiğini söyledik. Yabancı kaleci olacağına Türk kaleci olsun. Onur veya ben Tony’nin arkasında duracağımıza birbirimizin arkasında durmayı tercih ederiz. Çünkü Tony’nin olduğu dönemde ikimiz de oynayamadık. Sonra ben kaleye geçmeye başladım, dirseğimden sakatlandıktan sonra da zaten Onur aldı kaleyi ama kaybettiğimiz bir şey olmadı. Tony’nin arkasında bekleyecektim, Onur’un arkasında bekliyorum. Önemli olan beklerken kendini hazır tutabilmek. Biz ne kadar abi-kardeş olsak da bizim işimiz bu. Fırsat bulduğunda iyi oynamak zorundasın ve bunun için de yedek beklediğin dönemde üst düzeyde çalışman gerekiyor.
* Yedek kalmak her oyuncu için zordur ama kaleci için daha da zordur. Çünkü kulübede oturma süresi diğer oyunculara göre çok daha uzundur. Sen yedek kaldığın dönemlerde neler yaşadın, neler düşündün? Bu dönemde ayakta kalmak, yeniden geri dönebilmek için neler yaptın?
Yedek kalmak tabii ki her oyuncu için kötüdür. Önemli olan yedek kaldığın zaman kendini bırakmamak. Yedek kaldığın zaman eksiklerini daha iyi görüyorsun ve kendini kafa olarak da hazırlıyorsun. Kendini geliştirme şansın oluyor. Yedek kaldığım zamanki ilk düşüncem tabii ki Trabzonspor‘un başarısıydı. O dönemdeki çalışmalarım hep kendimi geliştirmeye yönelikti. Futbolda ne zaman neyin olacağı belli olmaz, bu bir şanstır ve beklemek gerekir. Ben de bekledim. Allah’a her zaman şu şekilde dua ederim, "Kimsenin sakatlığından bana fayda sağlama." Önemli olan senin iyi olman. Sen iyi olduktan sonra değerin elbette anlaşılır.
* Şenol Güneş‘in takımın başına geçmesiyle kalecilerin performansında da gözle görülür bir artış olduğu ve bunun da hocanın eski bir kaleci olmasına bağlı olduğu söyleniyor. Sen de aynı kanaatte misin? Şenol Hocanın sizin vites yükseltmenizdeki payı nedir?
Şenol Hocanın motivasyonumuz üstünde her zaman büyük etkisi var. Ayrıca hocamıza insani açıdan saygımız büyük. Zaten kaleciliği iyi bilen ve Türkiye‘de önde gelen isimlerden biri. Böyle bir hocayla çalışınca tabii daha fazla motive oluyorsun. Önemli olan bir diğer nokta da Alper Hoca faktörüdür. Kaleci antrenörümüz Alper Hocanın da gelişimimizde büyük katkısı oldu. Oyuncuların ara sıra ter idmanı falan olur, bizim hiç öyle bir antrenmanımız olmadı. Biz hep aynı ciddiyetle çalıştık. Alper Hoca her anlamda bize çok ciddi katkısı olan bir isimdir.
* Geçmişte iki Galatasaray maçında çok kötü hatıraların vardı ama dönüşün de yine bir Galatasaray maçıyla gerçekleşti. TT Arena‘daki o son maça çıkarken kafanda nasıl düşünceler vardı?
Çok farklı şeyler hissetmedim, çünkü geçmiş geçmişte kalmıştır. İlk oynadığım Galatasaray maçı benim için hakikaten kötü geçmişti, ama dünyanın sonu değildi. Her kaleci gol yer. İki Galatasaray maçı değil de iki kötü maç olarak düşünmek lâzım. Bizim hedeflerimiz var ve ben de maça çıkarken takıma nasıl faydalı olurum, onu düşüyordum. Dualarımda hep "Takımımın galibiyetinde önemli bir payım olur" diyorum.
* Onur‘un sakatlanmasının ardından rakipsiz kalmak ve bütün umutların sana bağlanmasını hissetmek omuzlarına nasıl bir yük yükledi? Yoksa bu rakipsizlik durumu özgüven duygunu artıran bir faktör müydü?
Herhangi bir problem olmadı ama tabii ki zor bir dönemdi. Çünkü takımın şampiyonluk yarışında en zorlu virajlara girdiği bir dönemde kaleyi devraldım. Ama benim görevim kaleye gelecek olan topu tutmak. Bu görev sezonun ilk maçı da olsa, şampiyonluk maçı da olsa değişmiyor. Bazı şeyleri çok fazla büyütmemek lâzım. Önemli olan sahaya çıkıp işini en iyi şekilde yapabilmek.
* Onur‘un sakatlanmasından sonra bir çok Trabzonsporlunun, "Eyvah şampiyonluk gitti" dediğini biliyoruz. Onlar Tolga‘nın iyi olduğu dönemleri unutmuş, sadece her kalecinin kariyeri boyunca yiyebileceği hatalı golleri hafızalarına kazımış insanlardı ama ne yazık ki böyle bir atmosfer de vardı. Bu atmosferi hissetmek senin motivasyonun üzerinde nasıl etkiler yaptı?
Böyle bir atmosferin doğması hakikaten hoş değil. Ancak insanların kafasından bazı şeyleri çıkaramazsın. Zaten sen ne yaparsan yap, herkese kendini beğendiremezsin. Seni beğenen insanlar vardır, beğenmeyen insanlar vardır. Camiamızda maalesef önyargılı insanlar var, ancak önemli olan insanın kendi performansından memnun olması. Önemli olan kendi performansını en yukarıda tutabilmek. Ben en iyi zamanımda bile acımasızca eleştirilere maruz kaldım. Önemli olan kendini mutlu edebilmek, ondan sonra zaten insanları mutlu edebilirsin. Ben hep böyle düşündüm. İnsanların söyledikleri şeyler tabii ki üzücü ancak fikirlerini değiştiremiyorsun.
* Galatasaray maçını oynadıktan ve galibiyete büyük katkı yaptıktan sonra kentteki insanların sana bakışında bir değişim hissettin mi?
Tabii ki bir değişim var ama çok da önemli değil benim için. Bir yandan da mutlu oluyorsun tabii ki. Biz orada takım halinde mücadele ettik ve takım halinde kazandık. Ben sadece görevimi yaptım. Herkes de üzerine düşeni yapınca güzel bir galibiyet aldık. Galatasaray galibiyetinden sonra insanların söyledikleri tabii ki bizi mutlu ediyor ama önümüzdeki maçları asla unutmuyoruz. Bundan sonra her maç bizim için final.
* Türk futbolunda ve özellikle Trabzonspor özelinde şöyle bir sorun var; taraftar takım başarılı olursa coşuyor, peşinden geliyor. Oysa taraftarın asıl görevi her koşulda takımın ve oyuncuların arkasında durmak değil midir?
Bu kısmen doğru, ancak bu şehir 28 yıldan beri şampiyon olmadı. İster istemez onların da bir tahammülsüzlüğü var. Ben hep şunu söyledim; futbolcuları sevmeyebilirsiniz ancak Trabzonspor‘u sevmeme gibi bir şey olmamalı. Burada bizler gidiciyiz, ancak kulüp kalıcı. Taraftarın verdiği her tepki kulübe zarar verir, ettiği küfür de ıslıkladığı oyuncular da... Tepkileri gösterirken biraz daha akılcı olmak zorundayız.
* Kalecilerin yalnız ve içine kapanık adamlar olduğu söylenir. Bu durum da onlara kendi sorunlarıyla kendi içlerinde boğuşmak gibi bir zorluk getirir. Sen de bu tip kalecilerden misin?
Evet, ben de derdini sıkıntısını çok paylaşan bir adam değilim. İçine kapanık biri sayılırım. Bazen yabancı kalecilere bakıyorum, keşke ben de onlar kadar rahat olabilsem diyorum, ama olamıyorum. Bu benim yapımla da alâkalı tabii. Maç içinde biraz daha rahat olmak lâzım ama benim yapım biraz daha duyarlı. Zaten kaleciler her zaman yalnız adamlardır. Kalecilerin arkasında hatalarını kapatacak kimse yok, sanırım biraz da bu yüzden yalnızlar.
* Medyayı takip eder, eleştirileri dinler misin?
İlk oynamaya başladığım zamanlarda takip ediyordum. İlk zamanlarda insanların yaptığı eleştirilere üzülüyordum ama daha sonraları takip etmemeye başladım. Artık pek de fazla takip etmiyorum. Eleştiriler saygı çerçevesinde olduktan sonra tabii ki hiçbir sıkıntı yok. Önemli olan hatandan ders çıkarabilmek; tabii saygı çerçevesinde kaldığı sürece. Eleştirilerin içinde kin olmaması ve olayın kişiselleştirilmemesi gerekir.
* Çok uzun süredir Trabzonspor‘dasın ve takımın iyi günlerini de yaşadın kötü günlerini de... Geçtiğimiz sezonun daha ilk 7-8 haftasında şampiyonluk iddiasını kaybetmiş bir takım bugün şampiyonluk yarışının içindeki iki takımdan birisi. Bu değişimi nasıl yorumluyorsun?
Bu değişimde Şenol Hocanın payı çok büyük. Şenol Hoca buraya geldikten sonra herkese değer verdi. Oyuncular da hocalarına güvendi ve takım havası yakaladık. Başarılar sonra geliyor zaten. Bu takımın çok kötü dönemlerini gördük biz. Trabzonspor‘a yakışmayan dönemler gördük. Hakikaten çok sıkıntılı dönemlerdi. O günleri gördükten sonra tabii ki insana mutluluk veriyor Trabzonspor‘un bugünkü durumu. Tepkilerden dolayı Trabzon‘a gelemediğimiz günler oluyordu. Bu sene iyi futbol oynuyoruz ve inşallah sonunu da iyi getiririz.
* A Millî Takım‘a alışık bir oyuncusun. Orasıyla ilgili beklentilerin ve hedeflerin neler?
Oynadığım sürece A Millî Takım‘a hep çağrıldım. Avrupa Şampiyonası‘nda çok kişiye nasip olmayacak şeyler yaşadım. Bundan sonraki hedefim önce Trabzonspor‘da iyi işler yapabilmek, sonra tekrar A Millî Takım‘a gidebilmek.
* Kalecileri takip ediyor musun? Beğendiğin yabancı ve yerli kaleciler kimler?
Yerli kaleci olarak tabii ki Rüştü abi ve Volkan, genç kalecilerden de Onur ve Cenk çok iyi. Yabancı olarak da Van Der Sar ve Peter Cech‘i beğeniyorum.
* Taraftarın çok eleştirdiği oyunculardan birisi de Umut. Sen bir kaleci gözüyle Umut‘un santrforluğunu nasıl değerlendiriyorsun?
Umut her şeyden önce bu takıma çok faydalı bir oyuncu. Önde rakip takımın oyun kurmasını engelliyor. Umut’un bir istikrarı var. Her sene 12-15 arasında gol atıyor. Bu ciddi bir rakam. Bazen elinden geleni yapıyor ancak olmayınca olmuyor. Umut iyi bir golcü ve iyi bir futbolcu. Önemli olan Trabzonspor‘un başarısıdır. Umut ya da Burak, golü kimin attığı çok da önemli değil.
* Bundan sonraki hedeflerin neler?
Şu anki en büyük hedefim Trabzonspor‘un şampiyonluğu. Başka bir hedef düşünemiyorum.
* Şampiyonluk durumunda Trabzon‘da neler değişir?
Kesinlikle önce insanlar rahatlar. 28 senenin tahammülsüzlüğü ortadan kalkar. Bir maç kazanıldığında bile Trabzon‘da çok şey değişiyor. Şampiyonlukta nasıl bir değişim yaşanacağını anlamak için bu bile yeterli bir gösterge. Şampiyonluk durumunda belki de bu şehrin kaderi değişir.
Futbol Federasyonu tarafından çıkarılan TamSaha Dergisi‘ne açıklamalarda bulunan Tolga Zengin, kendisine sorulan sorulara şu cevapları verdi:
* Türk futbolunun son 15 yılına damgasını vuran Rüştü Reçber‘in bundan 4 yıl önce "Benim varisim Tolga" dediği, fiziğinle bir zamanların efsanesi Dassaev‘e de benzetilen bir kalecisin. Ancak bu dört yıl içinde beklenen patlamayı henüz yapabildiğini söyleyemeyiz. Bunun nedenleri üzerinde mutlaka kafa yormuşsundur. Bu konuda neler söyleyebilirsin?
Her şeyden önce Rüştü abinin benim için böyle şeyler söylemesi onur ve gurur verici. Ama tabii ki önemli olan insanın çalışıp kendini geliştirmesi. Bu 4 yıllık süreçte ciddi bir sakatlık geçirdim. Aslında oynadığım ve performansımın iyi olduğu dönemler de vardı ancak bazı dönemlerdeki kaleci tercihlerinden dolayı kenarda beklediğim bir dönem oldu. Sonrasında küçük bir sakatlık daha geçirdim. Gerçi o sakatlık beni çok fazla etkilemedi ancak o sırada Onur oynamaya başladı ve gerçekten de iyi bir performans gösterince doğal olarak ben yedek beklemeye başladım.
* Kaleci tercihleri nedeniyle oynayamadığın dönemi biraz açabilir misin?
Dizimden bir sakatlık geçirmeme rağmen 2007-2008 sezonunda oldukça başarılı bir performans göstermiştim. 24 maçta 18 gol yedim o sezon. Süper Lig‘in en az gol yiyen kalecisiydim. Oynamadığım 10 maç ise sakatlık geçirdiğim 2.5 aylık dönemine rastlıyordu. O performansım beğenilmiş olmalı ki, 2008 Avrupa Şampiyonası finallerinde Millî Takım kadrosunda yer aldım. O kadrodaki tek Trabzonsporlu oyuncu bendim. Şampiyonadan döndükten sonra da oynamaya devam ettim. Çünkü yeni transfer edilen Tony Sylva‘nın bir lisans problemi vardı ve zaten oynaması mümkün değildi. Benim oynadığım ilk 6 maçta takım 5 galibiyet, 1 beraberlik almıştı. Sonraki hafta Galatasaray‘a 3-0 yenildik ve ondan sonra ben oynayamadım. Tabii bu bir tercih meselesi. Ben de teknik adamların bu tercihlerine saygı duyarım. O süreçten sonra fazla oynama şansı bulamadım ama şimdi görev bana düştü ve ben de elimden geleni yapmaya çabalıyorum.
* Trabzon‘da Trabzonspor‘un altyapısından yetişen oyuncuların yaşadığı zorlukları hepimiz biliyoruz. Senin açından da bu tür zorluklar yaşandığını söyleyebilir miyiz?
Ne yazık ki Trabzon‘da şehrin kendi oyuncularına karşı bir tahammülsüzlük olduğunu söyleyebilirim. Fakat bunu şehrin tümüne de mal etmemek gerekiyor. Bu tepkiler belli kesimlerden geliyor. Ama açık söylemek gerekirse bu tepkiler geçmişte daha fazlaydı. Artık hem sayımız fazla değil hem de taraftar biraz daha bilinçlendi bu konuda. 5-6 maç öncesine dönüp baktığınızda, takımda Trabzonlu oyuncu oynamıyordu. Altyapıdan gelen oyuncu yoktu. Aslında taraftarı da anlamak gerekiyor. Bu şehrin çocuğu olduğumuz için bize nazları daha fazla geçiyor. Biz her zaman daha fazla göz önünde oluyoruz ve omuzlarımıza daha fazla sorumluluk yükleniyor. Taraftarın böyle düşünmeye de hakkı var. Ancak bizim cephemizden bakıldığında, işimizi profesyonellikten ziyade duygusal yönleriyle yaşıyoruz. Dolayısıyla olumsuz sonuçlardan çok daha fazla etkileniyoruz. Çünkü biz bu şehrin evladıyız. Evet, bir futbolcunun kariyerini nerede sürdüreceği belli olmaz, bugün burada, yarın başka bir yerde olabilirsiniz. Ancak sonuçta dönüp dolaşıp yaşayacağımız yer Trabzon ve bu da altyapıdan yetişen oyuncuların duygusallığını artırıyor.
* Ülkemizde genel olarak Türk kalecilere bakışta bir sorun var. Yurtdışından sıradan kalecilerin getirildiğini ve kısa sürede gönderildiğini görüyoruz. Ve bu hatalar art arda tekrarlanıyor. Kaybedilen bu süreçte genç Türk kaleciye şans verilmesi ve kazanılması daha doğru bir yaklaşım olmaz mı?
Her zaman bu görüşü savunuyorum. Üstelik bu olumsuzluk sadece kaleciler için değil bütün yabancı oyuncular için geçerli. Yabancı transferinde belli bir kalite standardı yok. Premier Lig‘e bakıyorsunuz, orada forma giyecek yabancılara millî takımlarında belli bir sayının üzerinde oynama şartı koşuyorlar. Bence o ligin kalitesini artıran önemli kıstaslardan birisi bu. Türkiye‘ye gelen yabancıların da buradaki oyuncudan daha iyi olması gerekir. Türk oyuncusunun Avrupa‘ya gidişinde bin dereden su getiriliyor ama bizim ülkemize adı sanı belli olmayan yabancı oyuncular gelebiliyor. Kazandıkları parada gözümüz yok ama burada kenarda bekleyen genç oyunculara yazık oluyor. Genç Türk kaleciler, son dönemde kendilerine şans verildiği zaman neler başarabileceklerini gösterdi. Trabzonspor‘da Onur, Beşiktaş‘ta Cenk, Fenerbahçe‘de Mert, Galatasaray‘da Ufuk çok iyi kaleciler. Türk kalecilere karşı daha sabırlı olmamız gerekiyor. Ülkemize çok iyi kalecilerin yanında gerçekten kötü yabancı kaleciler de geliyor. Üstelik kredileri o kadar yüksek ki, 5-6 maç kötü oynamadan yedek kalmaları söz konusu olmuyor.
* Tekrar senin kariyer çizgine dönecek olursak, Tony Sylva‘nın ardından ikinci kaleci olarak sen görünüyordun ama üçüncü kaleci pozisyonundaki Onur eldivenleri kaptı. Onur‘la arandaki rekabetten ve arkadaşlık ilişkisinden söz eder misin?
Onur‘la biz her şeyden önce abi-kardeş gibiyiz. Mümkün olduğu kadar birlikte dertleşiriz. Her konuda ona yardımcı olmaya çalışırım. Pırlanta gibi çocuk. Kaleciliğini zaten konuşmamıza gerek yok. Biz her zaman burada oynaması gereken kişinin Türk olması gerektiğini söyledik. Yabancı kaleci olacağına Türk kaleci olsun. Onur veya ben Tony’nin arkasında duracağımıza birbirimizin arkasında durmayı tercih ederiz. Çünkü Tony’nin olduğu dönemde ikimiz de oynayamadık. Sonra ben kaleye geçmeye başladım, dirseğimden sakatlandıktan sonra da zaten Onur aldı kaleyi ama kaybettiğimiz bir şey olmadı. Tony’nin arkasında bekleyecektim, Onur’un arkasında bekliyorum. Önemli olan beklerken kendini hazır tutabilmek. Biz ne kadar abi-kardeş olsak da bizim işimiz bu. Fırsat bulduğunda iyi oynamak zorundasın ve bunun için de yedek beklediğin dönemde üst düzeyde çalışman gerekiyor.
* Yedek kalmak her oyuncu için zordur ama kaleci için daha da zordur. Çünkü kulübede oturma süresi diğer oyunculara göre çok daha uzundur. Sen yedek kaldığın dönemlerde neler yaşadın, neler düşündün? Bu dönemde ayakta kalmak, yeniden geri dönebilmek için neler yaptın?
Yedek kalmak tabii ki her oyuncu için kötüdür. Önemli olan yedek kaldığın zaman kendini bırakmamak. Yedek kaldığın zaman eksiklerini daha iyi görüyorsun ve kendini kafa olarak da hazırlıyorsun. Kendini geliştirme şansın oluyor. Yedek kaldığım zamanki ilk düşüncem tabii ki Trabzonspor‘un başarısıydı. O dönemdeki çalışmalarım hep kendimi geliştirmeye yönelikti. Futbolda ne zaman neyin olacağı belli olmaz, bu bir şanstır ve beklemek gerekir. Ben de bekledim. Allah’a her zaman şu şekilde dua ederim, "Kimsenin sakatlığından bana fayda sağlama." Önemli olan senin iyi olman. Sen iyi olduktan sonra değerin elbette anlaşılır.
* Şenol Güneş‘in takımın başına geçmesiyle kalecilerin performansında da gözle görülür bir artış olduğu ve bunun da hocanın eski bir kaleci olmasına bağlı olduğu söyleniyor. Sen de aynı kanaatte misin? Şenol Hocanın sizin vites yükseltmenizdeki payı nedir?
Şenol Hocanın motivasyonumuz üstünde her zaman büyük etkisi var. Ayrıca hocamıza insani açıdan saygımız büyük. Zaten kaleciliği iyi bilen ve Türkiye‘de önde gelen isimlerden biri. Böyle bir hocayla çalışınca tabii daha fazla motive oluyorsun. Önemli olan bir diğer nokta da Alper Hoca faktörüdür. Kaleci antrenörümüz Alper Hocanın da gelişimimizde büyük katkısı oldu. Oyuncuların ara sıra ter idmanı falan olur, bizim hiç öyle bir antrenmanımız olmadı. Biz hep aynı ciddiyetle çalıştık. Alper Hoca her anlamda bize çok ciddi katkısı olan bir isimdir.
* Geçmişte iki Galatasaray maçında çok kötü hatıraların vardı ama dönüşün de yine bir Galatasaray maçıyla gerçekleşti. TT Arena‘daki o son maça çıkarken kafanda nasıl düşünceler vardı?
Çok farklı şeyler hissetmedim, çünkü geçmiş geçmişte kalmıştır. İlk oynadığım Galatasaray maçı benim için hakikaten kötü geçmişti, ama dünyanın sonu değildi. Her kaleci gol yer. İki Galatasaray maçı değil de iki kötü maç olarak düşünmek lâzım. Bizim hedeflerimiz var ve ben de maça çıkarken takıma nasıl faydalı olurum, onu düşüyordum. Dualarımda hep "Takımımın galibiyetinde önemli bir payım olur" diyorum.
* Onur‘un sakatlanmasının ardından rakipsiz kalmak ve bütün umutların sana bağlanmasını hissetmek omuzlarına nasıl bir yük yükledi? Yoksa bu rakipsizlik durumu özgüven duygunu artıran bir faktör müydü?
Herhangi bir problem olmadı ama tabii ki zor bir dönemdi. Çünkü takımın şampiyonluk yarışında en zorlu virajlara girdiği bir dönemde kaleyi devraldım. Ama benim görevim kaleye gelecek olan topu tutmak. Bu görev sezonun ilk maçı da olsa, şampiyonluk maçı da olsa değişmiyor. Bazı şeyleri çok fazla büyütmemek lâzım. Önemli olan sahaya çıkıp işini en iyi şekilde yapabilmek.
* Onur‘un sakatlanmasından sonra bir çok Trabzonsporlunun, "Eyvah şampiyonluk gitti" dediğini biliyoruz. Onlar Tolga‘nın iyi olduğu dönemleri unutmuş, sadece her kalecinin kariyeri boyunca yiyebileceği hatalı golleri hafızalarına kazımış insanlardı ama ne yazık ki böyle bir atmosfer de vardı. Bu atmosferi hissetmek senin motivasyonun üzerinde nasıl etkiler yaptı?
Böyle bir atmosferin doğması hakikaten hoş değil. Ancak insanların kafasından bazı şeyleri çıkaramazsın. Zaten sen ne yaparsan yap, herkese kendini beğendiremezsin. Seni beğenen insanlar vardır, beğenmeyen insanlar vardır. Camiamızda maalesef önyargılı insanlar var, ancak önemli olan insanın kendi performansından memnun olması. Önemli olan kendi performansını en yukarıda tutabilmek. Ben en iyi zamanımda bile acımasızca eleştirilere maruz kaldım. Önemli olan kendini mutlu edebilmek, ondan sonra zaten insanları mutlu edebilirsin. Ben hep böyle düşündüm. İnsanların söyledikleri şeyler tabii ki üzücü ancak fikirlerini değiştiremiyorsun.
* Galatasaray maçını oynadıktan ve galibiyete büyük katkı yaptıktan sonra kentteki insanların sana bakışında bir değişim hissettin mi?
Tabii ki bir değişim var ama çok da önemli değil benim için. Bir yandan da mutlu oluyorsun tabii ki. Biz orada takım halinde mücadele ettik ve takım halinde kazandık. Ben sadece görevimi yaptım. Herkes de üzerine düşeni yapınca güzel bir galibiyet aldık. Galatasaray galibiyetinden sonra insanların söyledikleri tabii ki bizi mutlu ediyor ama önümüzdeki maçları asla unutmuyoruz. Bundan sonra her maç bizim için final.
* Türk futbolunda ve özellikle Trabzonspor özelinde şöyle bir sorun var; taraftar takım başarılı olursa coşuyor, peşinden geliyor. Oysa taraftarın asıl görevi her koşulda takımın ve oyuncuların arkasında durmak değil midir?
Bu kısmen doğru, ancak bu şehir 28 yıldan beri şampiyon olmadı. İster istemez onların da bir tahammülsüzlüğü var. Ben hep şunu söyledim; futbolcuları sevmeyebilirsiniz ancak Trabzonspor‘u sevmeme gibi bir şey olmamalı. Burada bizler gidiciyiz, ancak kulüp kalıcı. Taraftarın verdiği her tepki kulübe zarar verir, ettiği küfür de ıslıkladığı oyuncular da... Tepkileri gösterirken biraz daha akılcı olmak zorundayız.
* Kalecilerin yalnız ve içine kapanık adamlar olduğu söylenir. Bu durum da onlara kendi sorunlarıyla kendi içlerinde boğuşmak gibi bir zorluk getirir. Sen de bu tip kalecilerden misin?
Evet, ben de derdini sıkıntısını çok paylaşan bir adam değilim. İçine kapanık biri sayılırım. Bazen yabancı kalecilere bakıyorum, keşke ben de onlar kadar rahat olabilsem diyorum, ama olamıyorum. Bu benim yapımla da alâkalı tabii. Maç içinde biraz daha rahat olmak lâzım ama benim yapım biraz daha duyarlı. Zaten kaleciler her zaman yalnız adamlardır. Kalecilerin arkasında hatalarını kapatacak kimse yok, sanırım biraz da bu yüzden yalnızlar.
* Medyayı takip eder, eleştirileri dinler misin?
İlk oynamaya başladığım zamanlarda takip ediyordum. İlk zamanlarda insanların yaptığı eleştirilere üzülüyordum ama daha sonraları takip etmemeye başladım. Artık pek de fazla takip etmiyorum. Eleştiriler saygı çerçevesinde olduktan sonra tabii ki hiçbir sıkıntı yok. Önemli olan hatandan ders çıkarabilmek; tabii saygı çerçevesinde kaldığı sürece. Eleştirilerin içinde kin olmaması ve olayın kişiselleştirilmemesi gerekir.
* Çok uzun süredir Trabzonspor‘dasın ve takımın iyi günlerini de yaşadın kötü günlerini de... Geçtiğimiz sezonun daha ilk 7-8 haftasında şampiyonluk iddiasını kaybetmiş bir takım bugün şampiyonluk yarışının içindeki iki takımdan birisi. Bu değişimi nasıl yorumluyorsun?
Bu değişimde Şenol Hocanın payı çok büyük. Şenol Hoca buraya geldikten sonra herkese değer verdi. Oyuncular da hocalarına güvendi ve takım havası yakaladık. Başarılar sonra geliyor zaten. Bu takımın çok kötü dönemlerini gördük biz. Trabzonspor‘a yakışmayan dönemler gördük. Hakikaten çok sıkıntılı dönemlerdi. O günleri gördükten sonra tabii ki insana mutluluk veriyor Trabzonspor‘un bugünkü durumu. Tepkilerden dolayı Trabzon‘a gelemediğimiz günler oluyordu. Bu sene iyi futbol oynuyoruz ve inşallah sonunu da iyi getiririz.
* A Millî Takım‘a alışık bir oyuncusun. Orasıyla ilgili beklentilerin ve hedeflerin neler?
Oynadığım sürece A Millî Takım‘a hep çağrıldım. Avrupa Şampiyonası‘nda çok kişiye nasip olmayacak şeyler yaşadım. Bundan sonraki hedefim önce Trabzonspor‘da iyi işler yapabilmek, sonra tekrar A Millî Takım‘a gidebilmek.
* Kalecileri takip ediyor musun? Beğendiğin yabancı ve yerli kaleciler kimler?
Yerli kaleci olarak tabii ki Rüştü abi ve Volkan, genç kalecilerden de Onur ve Cenk çok iyi. Yabancı olarak da Van Der Sar ve Peter Cech‘i beğeniyorum.
* Taraftarın çok eleştirdiği oyunculardan birisi de Umut. Sen bir kaleci gözüyle Umut‘un santrforluğunu nasıl değerlendiriyorsun?
Umut her şeyden önce bu takıma çok faydalı bir oyuncu. Önde rakip takımın oyun kurmasını engelliyor. Umut’un bir istikrarı var. Her sene 12-15 arasında gol atıyor. Bu ciddi bir rakam. Bazen elinden geleni yapıyor ancak olmayınca olmuyor. Umut iyi bir golcü ve iyi bir futbolcu. Önemli olan Trabzonspor‘un başarısıdır. Umut ya da Burak, golü kimin attığı çok da önemli değil.
* Bundan sonraki hedeflerin neler?
Şu anki en büyük hedefim Trabzonspor‘un şampiyonluğu. Başka bir hedef düşünemiyorum.
* Şampiyonluk durumunda Trabzon‘da neler değişir?
Kesinlikle önce insanlar rahatlar. 28 senenin tahammülsüzlüğü ortadan kalkar. Bir maç kazanıldığında bile Trabzon‘da çok şey değişiyor. Şampiyonlukta nasıl bir değişim yaşanacağını anlamak için bu bile yeterli bir gösterge. Şampiyonluk durumunda belki de bu şehrin kaderi değişir.