Ali Güzeldal: Sakatlanınca pas vermeyi öğrendim

İstanbul Büyükşehir Belediyesporlu Ali Güzeldal, sakatlanmasının ardından çalım atmayı bıraktığını ve mükemmel pas atmayı öğrendiğini söyledi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesporlu Ali Güzeldal, sakatlanmasının ardından çalım atmayı bıraktığını ve mükemmel pas atmayı öğrendiğini söyledi.

Futbol Federasyonu tarafından çıkarılan TamSaha Dergisi‘ne açıklamalarda bulunan Ali Güzeldal, kendisine sorulan sorulara şu cevapları verdi:

* Öncelikle futbola nasıl başladığını ve seni kimin keşfettiğini anlatır mısın?

Küçükken Bakırköyspor’un seçmelerine gitmiştim. Orada bir Şevki Hoca vardı. Bana küçükken çok yardımcı olmuştu sağ olsun. Zaten beni seçmelerde beğenip takıma alan kişi de oydu. Futbol hayatıma Bakırköyspor’un altyapısında başladım. İsterseniz seçilme anımı da anlatayım, o hikâye de bir hayli ilginç çünkü. Seçmeler sırasında her yaş grubuna ayrı ayrı yelek veriliyordu. Ancak bana yelek kalmamıştı. Bunun üzerine başka bir hoca beklemem için Şevki Hocanın yanına gönderdi beni. Oyuna sonradan girdim, sadece tek bir pas attım ve Şevki Hoca hemen yanına çağırıp beni takıma aldığını söyledi. Futbolcudan çok iyi anlıyordu. Gaziantepsporlu Emre Güngör ile Kasımpaşalı Merthan Açıl’ı da o keşfetmişti. Benim de topa bir dokunuşumdan yetenekli olduğumu anlamıştı.

* Bildiğimiz kadarıyla Samsun doğumlusun. İstanbul’a ve Bakırköyspor’a seçmeler için mi gelmiştin?

Aslen Trabzonluyum. Babamlar Samsun’a göç etmiş ve 1986‘da Samsun’da doğmuşum. Ben 2-3 yaşındayken de ailem İstanbul’a gelmiş. Küçüklüğüm Sefaköy‘de geçti. O sırada babam da yurtdışında çalışıyordu. Telefonda konuştuğumuzda, "Seni karateye yazdıralım, sana karate kıyafeti getireyim" diyordu. Bense futbol oynamak istediğimi ve dönünce beni bir takıma yazdırmasını istedim babamdan. Babam Almanya‘dan döndüğünde beni Galatasaray‘ın seçmelerine götürecekti. Ama daha önce Bakırköyspor’un seçmelerine katılıp kazanan bir arkadaşım, bana da şansımı orada denememi söyleyince, babamın dönmesini beklemeden Bakırköyspor‘a gittim.

* Bakırköyspor’daki futbol hayatının ilk yılları nasıl geçti, oradan Trabzonspor’a nasıl gittin?

Bakırköyspor’da son 3 yılı A takımda, toplam 8 sene oynadım. Yıldız takımdan direkt A takıma yükselttiler beni. 16 yaşında profesyonel kontrata imza attım. Kural gereği altyapıdan yetişmiş bir oyuncunun kadroda bulunması gerekiyordu ve Bakırköyspor da beni seçmişti. A takımla 3. Lig‘de üç sezon iyi performans gösterdim. Trabzonspor’un dışında Galatasaray da beni istiyordu. Hatta Ali Yavaş’la da görüşmüştük. Ancak Galatasaray‘ın niyeti beni PAF takımda oynatmaktı. Bense 19 yaşındaydım ve profesyonel bir ligde oynuyordum. O nedenle beni A takımı için isteyen Trabzonspor’u tercih ettim. Zaten ailem ve akrabalarım da Trabzonlu olduğu için hepimiz Trabzonspor’u çok istiyorduk.

* Trabzonspor’a katıldıktan sonra neler yaşadın peki?

Amcam bana "Seni Trabzonspor forması altında görmeyi çok istiyorum, bundan başka da bir şey istemiyorum" derdi. Amcamın bu isteğini yerine getirmek de beni ayrıca çok mutlu etmişti. Transfer olduğum 2005-2006 sezonunun başında hocamız Şenol Güneş‘ti. Ergin Keleş ve Ufukhan Bayraktar gibi oyuncular da altyapıdan A takıma yükselmişti. Sezon başında çok iyi bir kamp dönemi geçirdiğimi söyleyebilirim.

Tabii ki bocalama da yaşadım. Kısa süre önce televizyondan izlediğim Fatih ve Gökdeniz gibi oyuncularla antrenmana çıkıyordum. Ancak sonrasında ortama alıştım ve kamp boyunca çok istekli çalıştım. Onlar da bana alıştı zamanla. Özellikle Fatih abi bana çok iyi davrandı. Fakat sonra Şenol Hocanın bana takımda çok şans vermeyeceğini hissettim ve "Şans bulamayacaksam başka bir takımda oynamak istiyorum" dedim. Şenol Hocadan onay alınca Sakaryaspor’la görüşmeye gittim. Bu arada Akçaabat Sebatspor Başkanı Şenol Bulut da sık sık arıyor ve beni takımında görmek istediğini söylüyordu. Aramızda çok iyi bir iletişim vardı. Hatta Sakaryaspor‘la görüşmeye giderken "Aliciğim, elimi açtım dua ediyorum, senin için hayırlısı olsun ama inşallah bize gelirsin" diye mesaj attı cep telefonuma. Sakaryaspor’la görüşmem olumsuz geçince, A.Sebatspor’a kiralık olarak imza attım.

* Sebatspor‘da kendini göstermeyi ve daha sezon bitmeden takıma geri dönmeyi başardın. Bu geri dönüşte ne gibi olayların etkisi vardı?

Sebatspor’da yaşıtım olan oyuncular vardı. Bu da takımdaki ortamı daha da güzelleştiriyordu. Aile gibiydik. Aynısını şu an İBB’de de hissettiğimi söyleyebilirim. Biz Araklılıyız. Takımda da İbrahim Şahin, Mustafa Beşir gibi kendi köylüm olan arkadaşlar vardı. Onlarla çok sıkı fıkıydık. Takımdaki arkadaşlık mükemmeldi. Antrenmanlardan sonra 10 kişilik ekiple bir yerlere gidip yemek yer, sohbet eder ve bundan büyük keyif alırdık. Sebatspor’da da ilk yarıda 15 maçta 5 gol atmayı başardım. Bu sırada Trabzonspor’da Vahid Halilhodzic göreve gelmişti. Devre arasında takıma dönmemi istedi ve böylece tekrar bordo-mavili formaya kavuştum.

* Şenol Hoca şans vermezken, Halilhodzic el üstünde tuttu seni yani…

Şenol Hoca bana çok yetenekli futbolcu olduğumu ama eksiklerim bulunduğunu, bunların da zamanla düzelecek şeyler olduğunu söylemişti. Ama ben kendisinden o ışığı alamamıştım. Yani bana şansın geleceğine inanmıyordum. Halilhodzic ise Sebatspor’un maçlarını da izlemeye geliyordu. Takım Trabzonspor’un bir nevi altyapısıydı çünkü. Orada da beni beğendiği, Sebatspor’a niye gönderildiğime anlam veremediği yönünde duyumlar aldım. Sonrasında da devre arasında Trabzonspor’a döndüm. Sebatspor’dan ayrılırken çok ağladım ama. Gerek yönetim, gerekse oyuncularla iletişimimiz çok iyiydi çünkü. Şenol Bulut başkana da buradan her şey için çok teşekkür ederim.

* Trabzonspor’a döndükten sonra bu takım için ilk golünü Malatyaspor karşısında atmıştın. Bu, aynı anda zamanda bordo-mavililer için attığın tek goldü. O golle ilgili hatıralarını anlatır mısın bize?

Sezonun geri kalan kısmını güzel geçirdim bana göre. Halilhodzic bana şans veriyordu. Malatyaspor karşısında da Trabzonspor‘daki ilk golümü attım. Maç 1-0 bitmişti ve bu aynı zamanda galibiyet golüydü. Takım, uzun bir aradan sonra kendi evinde maç kazanmıştı. O gün rüya gibi geçmişti benim için. 74. dakikada oyuna girmiş, 86. dakikada da golümü atmıştım. Oyuna girerken kendi kendime içimden, "Allah’ım inşallah bir gol atarım" diye geçirmiştim. Golü attıktan sonra da "Allah’ım inşallah maç böyle biter" demeye başladım bu sefer de (gülüyor).

* Peki bu kadar çok sevdiğin ve bağlı olduğun bordo-mavili formadan niçin koptun?

Sezon sonunda Halilhodzic görevden ayrılmış ve yerine Lazaroni gelmişti. Yardımcısı Hüsnü Özkara da İBB’nin eski hocasıydı. İstanbul Büyükşehir Belediye’nin Başkanı ise Nuri Albayrak’tı o dönem. Lazaroni daha idmanlarda beni görmeden, takımında istemediğini söylemişti. O ara İBB’den A Millî Takım’a yükselme başarısını gösteren Murat Ocak da Trabzonspor’a transfer olmuştu. Transfer olurken iki kulüp arasında para konuşulmamış. "Murat Ocak karşılığında bir oyuncunuzu alırız" demiş Nuri Başkan.

Bu noktada da devreye beni Bakırköyspor‘dan tanıyan Abdullah Hoca girdi. O dönem Galatasaray’ın altyapısında görev yaptığı için beni sık sık izleme fırsatı olmuştu. Murat Ocak transferi takas şeklinde gerçekleşince, Abdullah Hoca, "Ali Güzeldal’ı istiyorum" demiş. Ancak ben bu transfer haberlerini ilk duyduğumda İstanbul Büyükşehir Belediye’ye gelmemek için çok uğraşmıştım açıkçası. Hem Trabzon’dan ayrılmak çok zor geldi, hem de eğer buradan bir takıma gideceksem bu Sebatspor olmalı diye düşündüm. Çünkü orada oynarken ortamım çok iyiydi. Aslında profesyonel bir düşünce değildi benimkisi. Çünkü Sebatspor’un durumu pek de iyi değildi. Diğer taraftan ise İBB yeni bir takım oluşturmuştu. Yeni bir başkan, yeni ve çok başarılı bir hocayla genç futbolcular bulunuyordu takımda.

Böyle bakınca aslında İstanbul Büyükşehir Belediye’yi tercih etmek daha mantıklı görünüyordu ama dediğim gibi o zaman profesyonel olarak değil, duygusal olarak düşündüm sanırım. Hatta Trabzonspor’da sezon başı kampına götürmediler beni, 1 ay Trabzon’da kaldım. Kendi başıma antrenman yaptım. Yani takımda kalmak için her şeyi yaptım. Eğer kalmayacaksam da Sebatspor’a dönmek istedim. Ama tüm bunlara rağmen Nuri Başkan, Abdullah Hoca, Arif Hoca hepsi beni arıyor, mutlaka takımlarında görmek istediklerini söylüyorlardı.

* Her şeye rağmen Abdullah Hoca ve İstanbul Büyükşehir Belediye vazgeçmedi yani senden. İstanbul Büyükşehir Belediye’ye transferinden sonra da ilk sezon yaklaşık 10 gol kaydettin. Yani en büyük çıkışını burada yaptın diyebiliriz. Bunun sebebi neydi sana göre?

Evet, benim tüm diretmelerime rağmen vazgeçmediler hiç sağ olsunlar. Hatta bir kere Nuri Başkanla Florya’da bir çay bahçesinde buluşmuştuk. Bana, "Beckham’ı almaya kalksam bu kadar zorlanmazdım!" diye sitem etti (gülüyor). Biliyorsunuz ben İstanbul’da büyüdüm. Ailem ve tüm arkadaşlarım burada. Bu yönden de bakınca İstanbul Büyükşehir Belediye’ye gelmem daha doğruydu aslında ama o ortamdan kopmak istemediğim için ilk başta çok direndim.

Bu ısrarımın bir nedeni de Süper Lig‘de oynarken bir alt lige dönmek istemememdi. Ama her şeye rağmen, beni böylesine çok isteyen bu kulübe imzayı attım. Takıma katıldığımda ise bir baktım ki tüm ekip hazır. İstanbul Büyükşehir Belediye hazırlık kampını tamamlamıştı. Ben ise 1 ay kendi başıma antrenman yaptığımdan takım arkadaşlarıma göre oldukça geri kalmıştım. Ayrıca kilo almıştım. Çünkü Trabzon’un yemekleri güzel, havası güzel… Yaylaya çıkıyorduk boş zamanlarda bir de (gülüyor). Yeni takımımın Davraz’daki ikinci hazırlık kampına bu şekilde katıldım. Orada da sadece 2-3 hazırlık maçı vardı oynayacağımız aslında, tam hazırlık kampı gibi değildi yani.

İlk maçta oynamadım. İkinci maçta ise Abdullah Hoca bana ikinci yarıda şans verdi. Oyuna girdiğim gibi iki gol attım. O an kendi kendime dedim ki, "Artık Trabzon’u unut, senin yerin bundan sonra burası. Şimdi burada kendini gösterme zamanı." Böyle odaklanınca da ilk sezonumda 10 gol attım.

* Şu ana kadarki en başarılı olduğun bu sezonun sonlarına doğru ciddi bir sakatlık geçirdin. Bu zor süreci de anlatır mısın biraz?

Sakatlığımdan önce aşırı bireysel oynuyordum. Daha çok kendime oynuyordum yani açıkçası. Çalım atıp, adam geçme yeteneğim vardı. Ben de saha içinde sürekli bunu yapmaya çalışıyordum. Ama sonuçta günümüz futbolunda bunları bir yere kadar yapmak lâzım, çünkü fazlası olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. O sezonun 26. haftasında Kocaelispor ile oynadığımız maçta takımın ilk golünü atmıştım. Ama aynı maçta diz bağlarım koptu. Tedavi döneminde çok zor ve ağrılı günler geçirdim.

* Yaşadığın ciddi sakatlıklara rağmen İstanbul Büyükşehir Belediye‘nin seni bırakmadığını görüyoruz. Böyle bakınca adını ne kadar Trabzonspor’da duyursan da seni İstanbul Büyükşehir Belediye ve Abdullah Avcı futbola kazandırdı diyebiliriz miyiz?

Kesinlikle. Söz gelmişken İBB camiasındaki herkese çok teşekkür etmek istiyorum. Çünkü Göksel Başkan da dâhil olmak üzere sakatlandığım zaman bir gün bile beni yalnız bırakmadılar, mağdur etmediler. Hep yanımdaydılar ve hep iyi niyet gördüm onlardan. Onların bu desteği sayesinde yeniden futbola dönüp devamını getirebildim. Çünkü sakatlanıp da yüzüne bakılmayan futbolcu arkadaşlarımı da biliyorum.

Ne yalan söyleyeyim, şu an dizim eskisi gibi değil. Hatta bazen Çin’e giden bir arkadaşım olduğu zaman "Oradan sağlam bir bacak getirin bana" diye espri yaparım (gülüyor). 6 ay sonra tekrar idmanlara çıkmaya başladım. Ancak dizimde bir boşluk hissediyordum. Antrenmanda tekrar bağlarım koptu. Asıl o zaman yıkıldım diyebilirim. Ama bu dönemde de sağlık ekibim benimle çok yakından ilgilendi. En ufak bir sıkıntım olduğunda gece saat kaç olursa olsun hemen onları arar ya da evlerine giderdim. O kadar yakın bir tedavi gösterdiler bana. Bir oyuncunun iki kere üst üste diz sakatlığı geçirip sahalara dönmesi çok zor. O yüzden İBB takımındaki herkese verdikleri destek için teşekkür ederim. Biliyorum, sakatlıktan çok bahsettim ama hayatım sakatlıklarla geçti benim bugüne kadar, ne yapabilirim!

* Gelelim futbolseverleri oldukça etkileyen pas yeteneğine… Özellikle Kayserispor deplasmanında Gökhan Ünal’a yaptığın asist, Xavi’nin asistlerini andırıyordu. Aslında bu yeteneğini bu sezon keşfettik biz de. Ancak bu biraz da doğuştan gelen bir özellik olmalı… Nasıl çıktı ortaya bu pas kabiliyeti?

Az önce de bahsettiğim gibi futbola başladığımda çok bireysel oynuyordum. Çünkü yetenekleri olan bir futbolcuydum ve sahada bunları sergilemek istiyordum. Ama bunları yaparken kafamı pek kaldırmaz, önüme bakardım. Yani pas atmak aklımda çok da yoktu açıkçası. Devamlı rakipleri çalımlayıp şut çekmeyi düşünüyordum. Ama bu noktada sakatlığım pas yeteneğimin ortaya çıkmasında bir şans oldu. İki büyük diz sakatlığından sonra daha yeni yeni iyileşirken, eskiden attığım çalımları yapabilme ihtimalim azaldığı için daha çok pas atmaya yöneldim.

Bizim takımda da koşucu oyuncuların sayısı fazla. Ben de onlar koşarken hissediyorum pası atacağımı. Allah vergisi bir yetenek bu ama ben bu yeteneğimi sakatlık sayesinde keşfettim belki de. Kayserispor maçında da Gökhan Ünal’la birlikte girdik ikinci yarıda oyuna. Oyuna girerken, "Abi ben topu aldığımda, sen koşu yap. Ayağına isteme topu! Koştuğun noktaya atacağım" dedim. Abdullah Hoca da söylemişti zaten bunu. Gökhan abi de koşu yoluna pas atıldığı zaman bu fırsatları affetmeyen bir oyuncu. Böylece güzel bir gol çıktı ortaya.

* Peki pas atma ve attığın pasa koşu yapma bakımından takım içinde en çok kiminle anlaşıyorsun?

Bu konuda en çok İskender Alın‘la anlaşıyorum. Geçen sezon Fenerbahçe’yi Olimpiyat Stadı‘nda yendiğimiz maçta İskender’e attığım bir pas vardı mesela. O da golü atmıştı. İskender’le çok iyi bir uyumum var. Çünkü İskender, topu direkt ayağına atarsam çok etkili bir futbolcu değil. Topu iyi saklar ama bireysel olarak adam geçebilecek bir oyuncu değil. Ama aynı zamanda dikine inanılmaz koşular yapabiliyor. Bana göre bu ligde bunu iyi yapabilen nadir futbolculardan birisi.

Biz de bu özelliklerimizi devamlı konuşuyoruz. Aynı zamanda oda arkadaşıyız ve çok iyi bir bağ var aramızda. Birbirimizi bu nedenle daha iyi anlıyoruz. Geçen sezonki Fenerbahçe maçı öncesinde de konuşmuştuk. O gün İskender’in doğum günüydü. Ona, "Sana bugün bir doğum günü hediyesi vereyim" demiştim. Golden önce top bana gelince bekledim, her zamanki gibi dikine yaptığı mükemmel koşulardan birini görünce pası tam vuruş noktasında verince o da golü yaptı.

* İstanbul Büyükşehir Belediye’deki ilk sezonunda Ümit Millî Takım’a seçilmiştin. Sonra uzun bir sakatlık dönemi geçirdin. Ancak son olarak A2 Millî Takımı’na seçilmeyi başardın. Geçmişte Genç Millî Takımlarda yaşadıklarını anlatır mısın bize?

Bakırköyspor’da oynarken Genç Millî Takımlara seçilmiştim. Takımdan sadece ben gidiyordum ve zor oluyordu açıkçası. Çünkü o dönemde büyük takımlardan çok sayıda oyuncu gittiği için hepsi birbirini tanıyordu ve iç içelerdi. O yüzden biraz yabancılık çekiyordum. Bu nedenle kendimi tam olarak ifade edemiyordum. Millî Takımlardaki ilk hocam Serpil Hamdi Tüzün’dü. Bana çok destek olmuştu. İkinci maçımda Hollanda’ya gol atmış ve maçı o golle kazanmıştık. Ondan sonra bir süre çağrılamadım kadroya. Dediğim gibi kendimi tam olarak ifade edemiyordum.

Sonra U18 Millî Takımı’na çağrılmayı başardım. İtalya’yı 3-1 yendiğimiz maçta takımın bir golünü de ben atmıştım. Yani eskiye oranla yavaş yavaş ortama ve ay-yıldızlı formaya ısınmaya başlamıştım. Daha sonra 86’lı olmama rağmen 85 doğumlulardan oluşan, Burak Yılmaz‘ların olduğu ve Avrupa Şampiyonası Finalleri’ne kalan U19 Millî Takımı’na çağrıldım ama turnuva süresince kadroya giremedim. Takım önceden kurulmuştu ve beni alternatif olarak çağırmışlardı. Daha sonra Ümit Millî Takım’a çağrıldım. Ama sakatlığımdan ötürü sadece 3 maçta oynayabildim. Bu sezon tekrar A2 ile millî formaya dönme şansına eriştim. Artık bu formayı bırakmamak için elimden geleni yapacağım sakatlıklar izin verirse. Bu dönüşümde de Abdullah Hocanın payı büyüktür.

* Abdullah Avcı’dan bahsetmişken, kendisiyle arandaki diyalogdan söz eder misin?

Abdullah Hoca senin gibi birçok genç oyuncuyu keşfedip, başarıyla oynatmış bir isim çünkü. Bana gerçekten çok inanıyor Abdullah Hoca. Aynı zamanda da çok da kızıyor ama. Çok daha fazlasını yapabileceğimi söylüyor ve hep daha fazlasını istiyor. Çünkü bazen yapabileceğim şeyleri yapamadığımı düşünüyor. Ben de onu kırıyorum arada, farkındayım. Ama bana bu kadar inandığı, güvendiği için çok seviyorum Abdullah Hocayı. Arif ve Zafer Hocayı da aynı şekilde. Gelişimimden sakatlık süresince verdiği desteğe kadar Abdullah Hocanın üzerimde çok emeği vardır. O, genç oyuncular için çok büyük bir şans.

* Hem A Millî Takım’a yükselmek hem de var olan yeteneklerini daha iyi sergilemek için sana göre gidermen gereken eksikliklerin neler?

Devamlı sakatlık yaşadığım için bir devamlılık sağlayamıyorum son dönemde. Hep kondisyon problemim oluyor. Bu da sezon başı kampını sağlıklı geçiremememden kaynaklanıyor. Geçirsem bile arkasından bir sakatlık yaşıyorum, 1-2 ay futboldan uzak kalıyorum. Bu da beni sezon içinde etkiliyor. Bu yüzden bu devamlılığı sağlamam lâzım. Çünkü bizim ligimiz o kadar kolay bir lig değil. Saha içinde mücadele dozu inanılmaz derecede yüksek. O yüzden kondisyonumun ve kuvvetimin çok yüksek olması lâzım. Bunları iyileştirmem gerekli. Ama bazen sakatlıklar izin vermiyor buna maalesef.