Oğulcan Gökçe: Marka olmak istiyorum
15 yaşında giydiği ay-yıldızlı formayla birlikteliği 60 maçtır sürüyor. Henüz 19 yaşında ve Altay'ın A2 takımının stoperi olan Oğulcan Gökçe, amacının marka olmak olduğunu söyledi. Futbol Federasyonu basın departmanının hazırladığı TamSaha Dergisi'ne konu
15 yaşında giydiği ay-yıldızlı formayla birlikteliği 60 maçtır sürüyor. Henüz 19 yaşında ve Altay’ın A2 takımının stoperi olan Oğulcan Gökçe, amacının marka olmak olduğunu söyledi. Futbol Federasyonu basın departmanının hazırladığı TamSaha Dergisi‘ne konuşan Oğulcan, 17 yaşında Avrupa ve Dünya Şampiyonası finalleri tecrübesini yaşadı. Elektrik mühendisi bir baba ve çevre planlamacısı bir annenin oğlu. Geçtiğimiz yıl Mallorca’ya transferi 18 yaşını bitirmediği için gerçekleşmese de büyük hayaller kurmaya devam ediyor, dünya çapında vazgeçilmez bir stoper olmayı hedefliyor. Oğulcan, ‘‘Babam elektrik mühendisi, annem şehir plancısı. Babam kısa süre Uşakspor’da oynamış ama bir mide ameliyatı geçirdikten sonra bırakmış. Ailemde futbol oynayan benim dışımda birisi yok. Ancak futbolcu olmamda ailemin katkısı çok fazla. Geçmişte ne yapıp edip rakip takımın santrforuna adım attırmayan stoperler beğeniliyordu, şimdi savunma görevini yerine getirmenin yanında geriden oyunu iyi kuran, iyi pas yapabilen stoperler ön planda. Ben de ikisini bir arada yapabilmeye çalışıyorum. Real Mallorca beni istemişti. İspanya’ya gidip Mallorca ile 10 gün antrenmanlara çıktım ancak bu transfer İspanya Futbol Federasyonu’na takıldı. 18 yaşından küçük olduğum için transferim gerçekleşemedi. Yani MALLORCA’NIN KAPISINDAN DÖNDÜM. Mevkiimin en iyisi, vazgeçilmez bir stoper olmak istiyorum. Marka olmak, örnek alınan bir oyuncu haline gelmek amacındayım. Nasıl ki bugün ben Puyol ve Piquet’den söz ediyorsam, 10 yıl sonra genç oyuncuların da Oğulcan Gökçe’den söz etmesini sağlamak istiyorum.‘‘ ifadelerini kullandı. İşte Oğulcan Gökçe‘nin röportajının detayları: 15 yaşından bu yana aralıksız olarak Genç Milli Takımlarımızın formasını giyen bir oyuncusun. 18 yaşında bir oyuncu için 59 milli maç oldukça önemli bir tecrübe. Bu tecrübe sana neler hissettiriyor? Kendini ayrıcalıklı bir oyuncu olarak görüyor musun? 59 kez forma giymek genç bir oyuncu için gerçekten de önemli bir kariyer. Hele bir de bir Bank Asya 1. Lig takımından gelerek bunu başarabiliyorsanız kendinize güveniniz bir kat daha artıyor. Millî Takımlarda yaptığınız çalışmalarla oyunculuk kalitenizin yükseliyor. Bir yandan da hem dünyayı hem de rakiplerinizi tanıyorsunuz. Kısaca söylemek gerekirse Genç Millî Takımlarda oynamak oyuncunun gelişimini fazlasıyla hızlandıran bir süreç. Futbola Altay’da başladığını biliyoruz. İzmir’de Göztepe, Karşıyaka gibi başka büyük kulüpler de varken senin Altay tercihinin sebebi neydi? Küçükken ilk yazıldığım kulüp İzmirspor’du. 10 yaşlarındaydım ve ilk çıktığım antrenmanda kolum kırıldı. Sonrasında yakın çevrem Altay kulübünün altyapısının çok iyi olduğunu söyledi ve ben de Altay kulübünün altyapısına girdim. Orada 2 yıl futbol okulunda eğitim aldıktan sonra 2003 yılında lisansımı çıkardılar ve sonrası da hep Altay’da geldi. Peki, kolunun kırılması seni futboldan soğutmadı mı? Annen, baban bu konuda ne düşündü? Aslında başlangıçta korkmuş ve bu işi bırakmayı bile düşünmüştüm. Ama sonra futbol sevgisi öyle ağır bastı ki yeniden oynamaya başladım. Annem ve babama gelince, onlar benim kararlarıma hiç karışmaz, sadece arkamda durur ve cesaretlendirirler. Ailende futbol oynayan senin dışında birileri var mı? Babam elektrik mühendisi, annem şehir plancısı. Babam kısa süre Uşakspor’da oynamış ama bir mide ameliyatı geçirdikten sonra bırakmış. Ailemde futbol oynayan benim dışımda birisi yok. Ancak futbolcu olmamda ailemin katkısı çok fazla. Futbol okuluna gittiğim dönemde beni her gün annem götürüp getirirdi. Geçmişte sporla ilgilenmezlerdi ama benim sayemde bütün gazetelerin spor sayfalarını okumaya başladılar. Seni futbolcu olmaya yönelten şey neydi, sadece oyuna karşı duyduğun sevgi mi? Ben hâlâ para, şöhret gibi şeyleri düşünmüyorum. Futbolu sadece bu oyunu sevdiğim için oynuyorum. Zaten başka türlü de başarılı olunabileceğini sanmıyorum. Futbol oynamak içten gelen bir şey. Futbola başladığında idollerin var mıydı? İdol demeyelim de beğendiğim oyuncular var. Stoper oynadığım için beğendiğim isimler de o bölgenin oyuncuları. Barcelona’dan Pique ve Puyol’u gerçekten çok beğeniyorum. Neden Pique ve Puyol? Çünkü artık stoperden beklenenler değişti. Geçmişte ne yapıp edip rakip takımın santrforuna adım attırmayan stoperler beğeniliyordu, şimdi savunma görevini yerine getirmenin yanında geriden oyunu iyi kuran, iyi pas yapabilen stoperler ön planda. Ben de hem Puyol’un hırsını hem de Pique’nin oyun kuran anlayışını beğeniyorum ve ikisini bir arada yapabilmeye çalışıyorum. Peki, antrenörlerin senin futbol stilin hakkında neler söylüyor? Savunmadan oyunu görüşümü ve topu oyuna olumlu sokuşumu beğeniyorlar. Uzun boylu olmama rağmen ağır bir oyuncu olmadığımı söylüyorlar. Hava hâkimiyeti konusunda bir sıkıntım zaten yok. Tabii ki bu saydıklarımın tümü geliştirilmeye açık. Ne kadar çok çalışır ve ne kadar fazla tecrübe kazanırsam o kadar iyi olabilirim. Genç Millî Takımlara seçildiğin dönemle ilgili neler söyleyebilirsin? Seni beğenen ve seçen kimdi? Beni U15 takımına alan Ferhat Südoğan Hocamızdı. Önce Coşkun Süer tarafından İzmir karmasına alınmıştım. Ardından Ege karmasına seçildim. Antalya’daki maçlarımızda Ferhat Hocamız beni Riva’ya çağırmıştı. Orada da başarılı bir performans sergileyince U15 takımının kadrosuna alındım. İlk çıktığın millî maçı hatırlıyor musun? Neler hissetmiştin? İlk maçımı hatırlamaz olur muyum? 2007 yılında Fethiye’de Hollanda’ya karşı oynamış ve 4-1 kazanmıştık. Ne hissettiğime gelince, o çok farklı bir şey, anlatılması zor. Maça çıkmadan önce büyük bir heyecan duymuştum. Ama ayağıma gelen ilk topu olumlu kullandıktan sonra o heyecandan ve baskıdan tamamen kurtulmuş, başarılı bir performans sergilemiştim. Türk futbolseverler seni hem Avrupa hem de Dünya Şampiyonası’nda televizyondan izleme fırsatı bulmuştu. Henüz 17 yaşında iki büyük organizasyonun finalinde oynamak sana ne gibi artılar getirdi? Her şeyden önce çok büyük birer tecrübeydi. Avrupa’da oynayan oyuncuları gördüm, kendimi onlarla kıyaslama şansı buldum. Bu tip organizasyonların nasıl düzenlendiği hakkında fikir sahibi oldum. NİJERYA’DAKİ KIRMIZI KARTI UNUTAMAM O şampiyonalarla ilgili unutamadığın bir anın var mı? O turnuvada unutamadığım şey, gördüğüm kırmızı karttı. Burkina Faso, Kosta Rika ve Yeni Zelanda’nın bulunduğu gruptan çıkmış, Birleşik Arap Emirlikleri ile ikinci turda karşı karşıya geliyorduk. Maçın başında tandemdeki arkadaşım Furkan Şeker’in golüyle öne geçmiştik. Ancak 39. dakikada kırmızı kart görerek takımımı 10 kişi bırakmıştım. Hayatımda gördüğüm ilk kırmızı karttı ve son derece kritik bir maçın bir o kadar kritik dakikasında gelmişti. Top rakiple benim aramızdaydı, kendimi topa doğru attım, niyetim rakibe müdahale etmek değildi ama kırmızı kart görmüştüm. Benim için gerçek bir şok anıydı. Geride kalan onca dakikayı takım 10 kişi oynayacaktı ve bu maç bir Dünya Şampiyonası maçıydı. Ama takımımız maçı 2-0 kazandı. O maçtan sonra Furkan’ın yanında Sezer Özmen görev aldı ve ben bir anlık hatanın nelere mal olabileceğini acı biçimde öğrenmiş oldum. Üzerinde emeği olan teknik adamlar kimler? En önemlisi Zafer Bilgetay Hocam. Altay altyapısında ondan çok şey öğrendim. Onun da eski bir stoper olması benim için önemli bir avantajdı. Millî Takımlarda Ferhat Südoğan ve Metin Çekiçler Hocalarım bana ve arkadaşlarıma çok şey kattı. Bugün de Kemal Özdeş Hocamızdan yeni bilgileri öğreniyoruz. Altay’daki Teknik Direktörümüz Coşkun Demirbakan’dan da çok şey öğreniyorum. Bana pozisyon alma konusunda büyük katkıları oluyor. Altay’da genç oyuncuların da şans bulduğunu biliyoruz. Mesela iki yaş küçüğün Okay Yokuşlu’nın A takımda banko oynaması senin için de bir itici güç sayılabilir mi? Elbette. İnsan kendi kendine “Okay oynuyor, ben de oynamalıyım” diye düşünüyor. Bir yandan da 16 yaşını yeni bitirmiş çok genç bir oyuncunun A takımda yer alıyor olması, bütün genç oyunculara “Benim de yolum açık” duygusunu veriyor. Futbola başladığın günden beri stoper mi oynuyorsun? Aslında sol bekte başlamıştım ve uzun bir süre de orada oynadım. Sonrasında Zafer Bilgetay Hocam beni stopere aldı. O dönemde boy atmıştım ve bugün bakıldığında stoper tercihinin ne kadar doğru olduğunu görüyorum. Bu arada senin sağ ayağını da kullanabildiğini görüyoruz. Evet, solum kadar iyi olmasa da sağımı da kullanabiliyorum. Aslında sol ayaklı oyuncuların sağ ayaklarını kullanması o kadar kolay değildir ama ben bu konuda uzun süredir özel çalışmalar yaptım ve sağ ayağımı da belli bir noktaya getirdim. 2009’da B Genç kategorisinde Türkiye şampiyonu oldunuz. Altay’ın altyapısından söz eder misin biraz? Bizim 1992 takımı belki de Altay’ın gelmiş geçmiş en yetenekli yaş grubu takımıydı. Çok iyi futbol oynuyorduk. Oynadığımız futbolun karşılığını da saha sonuçlarıyla almasını biliyorduk. Önümüzde durabilen takım yoktu. Şampiyon olurken Fenerbahçe’yi 2-1 yenmiş, finalde de Beşiktaş’ı 2-0 mağlup ederek şampiyonluğu elde etmiştik. Altay’ın başarısı en başta yetenekli oyuncu seçmekten kaynaklanıyor. Ayrıca bilgili ve bildiğini oyunculara aktarabilen genç takım antrenörleri var. O kadroda yukarıya çıkabilecek oyuncular kimler sence? Zaten 3-4 arkadaşım A takım kadrosuna alınmış durumda. Sağ bek Hüseyin Engin, santrfor Abdülkadir Kuzey A takım kadrosunda. 1993 doğumlu Aytaç Kara Genç Millî Takımlarda. Yan yana oynadığım Yiğitcan Gölbayır keza çok yetenekli bir oyuncu. MALLORCA’NIN KAPISINDAN DÖNDÜM Geçtiğimiz yıl Avrupa ve Dünya Şampiyonaları’ndaki performanslarının ardından transfer teklifleri aldın mı? Real Mallorca beni istemişti. İspanya’ya gidip Mallorca ile 10 gün antrenmanlara çıktım ancak bu transfer İspanya Futbol Federasyonu’na takıldı. 18 yaşından küçük olduğum için transferim gerçekleşemedi. Yani Mallorca’nın kapısından döndüm Peki, 18 yaş altı için bu yasak olmasaydı İspanya’ya gider miydin? Kendini ailenden uzakta, yabancı bir ülkede yaşamaya hazır hissediyor musun? Ailemden uzak olma konusunda bir sorun yaşayacağımı sanmıyorum. Ama Avrupa’da yaşamak için sağlam bir altyapınız olması gerekiyor. Mesela en azından bir yabancı dil bilmeniz lâzım. Eğitimini sürdürüyor musun? Ege Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda okuyorum. İlk yılımda hazırlık okuyorum ve yabancı dil öğreniyorum. Futbolu bıraktıktan sonra da antrenörlük yapmak amacındayım. Tanınan birisi olduktan sonra arkadaşlarınla ilişkilerinde değişiklikler yaşadın mı? Benim açımdan hiçbir değişiklik yok. Arkadaşlarımla eskiden nasılsam şimdi de öyleyim. Çevremi değiştirmek gibi bir niyetim de yok, düşüncem de yok. Geleceğe dönük nasıl planlar kuruyorsun? Basamakları sırayla çıkma taraftarıyım. Önce Altay A takımında oynamak, sonra bir Süper Lig oyuncusu olmak ve ardından da Avrupa’ya gitmek istiyorum. Tabii hayallerin sınırı yok. Mevkiimin en iyisi, vazgeçilmez bir stoper olmak istiyorum. Marka olmak, örnek alınan bir oyuncu haline gelmek amacındayım. Nasıl ki bugün ben Puyol ve Pique’den söz ediyorsam, 10 yıl sonra genç oyuncuların da kendilerine idolleri sorulduğunda “Oğulcan Gökçe” cevabını vermelerini sağlamak istiyorum.