Marina Maljkovic Açıklaması 'Sadece En İyiler Başarıyı Tekrar Eder'

Galatasaray Kadın Basketbol Takımı Başantrenörü Marina Maljkovic, "Türkiye Şampiyonluğu, Türkiye Kupası, EuroCup ve EuroLeague’i yeniden kazanmak Bunları yenilemek gerekiyor. Bir kez kazanabilirsin, sadece en iyiler başarıyı tekrar edebilme gücüne sahiptir. Biz de bu potansiyele sahibiz" dedi.

İki sezon önce sarı-kırmızılı takımın başına geçen Marina Maljkovic, kulüp dergisine açıklamalarda bulundu. İkinci sezonda takımı Eurocup şampiyonluğuna ulaştıran Maljkovic, antrenörlük kariyerinden Eurocup başarısına, WNBA’den bir gün erkek takımı çalıştırma fikrine kadar değerlendirme yaptı.

Maljkovic’in röportajı şu şekilde:

- Galatasaray’daki ikinci sezonunuzu tamamladınız. Buraya gelirken kafanızda planladığınız hedeflere ne kadar yaklaştınız, kafanızdaki beklentileri karşılayabildiğinizi düşünüyor musunuz?

Geride bıraktığımız iki sezon beni oldukça tatmin etti. Benim bu kulübü tercih etmemdeki ilk sebep insanların dürüstlüğüydü. Kimse bana yalan söylemedi. “Biz Galatasaray’ız, bunu yapacağız, şunu başaracağız” gibi şeylerle gelmedi ilk etapta kimse. Bana gelip dediler ki, “Çok genç bir takımımız var. Son 10 yıldaki en düşük bütçeye sahibiz. Bizi ligde tutmanı istiyoruz. Genç oyuncularla çalışmayı ve onları geliştirmeyi seven bir koç olduğunu öğrendik.” Galatasaray’a katılma kararı aldığımda Avrupa Şampiyonu bir koçtum. Sonra Olimpiyatlarda bronz madalya kazandım. Galatasaray ise hedeflerini küçültmüştü. Dolayısıyla herkes bana “aklında ne var, ne yapıyorsun” diye sordu. Onlara cevabım çok açık ve netti. “Galatasaray ismine hayır deme şansınız yok.” Ben sporda tarihe ve kültüre çok değer veren, çok saygı duyan bir insanım. Galatasaray dünya spor tarihinin en büyük kulüplerinden biri. Dolayısıyla Galatasaray’a hayır diyemezdim. Diğer insanlara göre daha rahattım. Burada bir şeyler yapabileceğimi biliyordum. Şimdi bu iki seneye dönüp baktığımda tablo şöyle: Ligde kalmanın hedef olduğu sezonda EuroCup’ta yarı final oynadık, EuroLeague bileti aldık, çok önemli galibiyetler aldık. Ezeli rakibimiz, bizden çok daha büyük bir bütçeye sahip olan Fenerbahçe’yi yendik. Çok büyük sıkıntılar yaşadığımız ikinci sezonda EuroCup’ı kazandık. Şunu da belirtmeliyim; bu iki sezonda yaşadığımız en büyük zorluk aslında ilk sezondan ikinci sezona olan geçişti. İlk sezonumda çok iyi bir takım kimyasına sahip, iyi bir oyuncu grubum vardı. Ancak bu oyunculardan Işıl Alben dışında kimseyi takımda tutamadık. Her şeyi baştan inşa etmek zorundaydık. Bu durumda EuroCup’ı kazanmış olmak benim için büyük bir şey. Bu yüzden fazlasıyla memnunum bu iki sezondan. Tüm oyuncularımla ve başardığımız her şeyle gurur duyuyorum.

- Hali hazırda EuroLeague’i ve iki kez EuroCup’ı kazanmış bir kulüp olarak Galatasaray’ın kadın basketbolundaki misyonu ne olmalı? Sırada ne var bizim için?

Galatasaray her zaman o seviyede kalmalı. Sıradaki şey bu. Bunun başarılması için hamleler yapılmalı. Avrupa basketbolunda Galatasaray’ın isminin önem derecesini aynı seviyede tutmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Buna karar vermemiz gerekiyor. Galatasaray gibi muhteşem bir tarihe ve potansiyele sahip bir kulübün parlak bir geleceğe sahip olmadığını söylemek, duymak, bilmek çok yıkıcı olurdu. Çok yazık olurdu. Türkiye Şampiyonluğu, Türkiye Kupası, EuroCup ve EuroLeague’i yeniden kazanmak Bunları yenilemek gerekiyor. Bir kez kazanabilirsin, sadece en iyiler başarıyı tekrar edebilme gücüne sahiptir. Biz de bu potansiyele sahibiz.

- Sezon içinde sık sık yabancı kuralını eleştirdiniz. Takımlar sahada en az iki yerli oyuncu bulundurmak zorunda. Bunun Türk basketboluna bir şey katmadığını düşünüyorsunuz. Peki yerli oyuncular için doğru sistem nasıl olmalı? Örneğin bundan 10 yıl öncesine kadar neredeyse var olmayan bir Sırbistan milli takımı vardı ama Avrupa Şampiyonluğundan Olimpiyat madalyasına kadar başarılar bir anda gelmeye başladı.

Bu gelişim nasıl olmalı?

Geçen sezon buraya geldiğimde yerli oyuncular ve onların gelişimi konusunda sahip olduğum düşünceleri, Sırbistan’da yaptıklarımızdan bildiğim şeyleri federasyon ve kulüp yetkilileriyle paylaştım. Oturduk, konuştuk, düşüncelerimizi paylaştık. Bunu hala yapabiliriz. İletişime sonuna kadar açığım. Kurala gelirsek ise; kazanmayı isteyen bir koç olarak bana bu kuralın doğallığını açıklayamazsınız. Sahada olmayı en çok hak eden, en iyi beş oyuncumu sahaya süremememi sağlayan bir kural bana anlamsız geliyor. Bu normal bir şey değil. Ve soruyorum, sonunda ne elde ettik? Bu kural sayesinde ortaya çıkan yeni isimleri görmek istiyorum. Arkadaşım Ekrem Memnun’un Dünya Şampiyonası için açıkladığı milli takım kadrosunda görmek istiyorum. Ama göremiyorum. Evet bazı oyuncular daha fazla oynadı ama bu kuralın birincil amacı milli takıma oyuncu yetiştirmek. Ama yeni hiçbir isim yok. Ben de bir milli takım koçuyum. Ben de böyle bir kuralı mutlulukla karşılarım. Takımıma daha büyük bir oyuncu havuzu sağlayacağını düşünürüm. Ama durum şu an böyle değil. Belki geniş aday kadroya 1-2 yeni isim katılır ancak daha fazlası olmaz. Yerli oyuncuları geliştirmenin başka yolları var. Buradaki en önemli nokta koçların sorumluluk hissetmesi. Bunun ekseninde yapılması gereken birçok şey var. Sırbistan’da yaptığımız şey de buydu. Çalışmak, sorumluluk hissetmek. Çılgınlar gibi çalıştık. Hayatlarımızı buna adadık. Her gün sahaya çıkıp bir şeyler üretmeye çalıştık. Ben milli takım koçu olarak sadece A Milli Takım’dan sorumlu değildim örneğin. Tüm yaş gruplarındaki kadro seçimlerinden de ben sorumluydum. Bu gelişimin farklı faktörleri var. Bireysel çalışma, psikolojik çalışma Basketbol oyununda hemen bugün bir devrim yapamazsınız ama özellikle kadın sporlarında günlük gelişim oldukça kayda değerdir. Kararlılıkla bir araya gelmiş bir grup kadın, kültürel arka planlarıyla uyuşan, bunun üzerine kurulmuş bir sistemle tahmin edebileceklerinden çok daha fazlasını başarabilir. Ama onları bazen hak etmemelerine rağmen sahada olmaya zorunlu kılan bir sistemle bence bu pek mümkün değil. Ben buna inanmıyorum. Elbette genç oyuncular için birtakım kurallar olmalı. Ama hak etmeyen iki oyuncuyu sahaya sürmemi gerektiren bir kurala inanmıyorum.

- Her anlamda zor bir sezonu geride bıraktık. Sezon içerisinde “tamam, artık buraya kadar” dediğiniz bir an oldu mu?

Evet. Aslında her gün. Ama daha önce bahsettiğim, kendi kendime oluşturduğum baskı benim devam etmemi sağladı. Takımı en kötü anda bırakmak en kolay yol olurdu. Takımdaki önemli oyuncular da ayrılmamı istemedi. Yüzlerce saatimizi ayırdığımız ve emeğimizi verdiğimiz bir işi öylece ardımda bırakamazdım.

- Peki tüm bunlardan sıyrılıp EuroCup’ı kazanmayı nasıl başardık?

EuroCup’a başladığımızdan itibaren hepimiz tek bir şeye odaklanmak zorundaydık. Elimizde kalan tek şeydi çünkü. Saatlerce süren toplantılar yaptık. Konuştuk, tartıştık. Herkesin tek hedefinin bu kupa olması gerektiğini belirttik. Bir noktada kazanmaya başlarsak oyuncuların da kazanma duygusunu tatmasıyla birlikte galibiyetlere bağımlı hale geleceğini biliyorduk. O şalteri açmamız gerekiyordu. Girona deplasmanında geçilen turdan sonra o şalter tam anlamıyla açıldı.

- Girona’yı elememize rağmen Perfumerias Avenida serisi öncesi kimse Galatasaray’ın turu atlamasını beklemiyordu. Kamuoyunda yaygın görüş Galatasaray’ın Avrupa sezonunun burada sona ereceğiydi. Avenida’yı elemeyi kişisel bir coaching başarısı olarak görüyor musunuz? O seriye bir şeyleri kanıtlamak amacıyla mı çıktınız?

Bunu aslında oyuncularıma sormanız gerekiyor. Bu sorunun muhatabı onlar. Ben sadece onlara bir ‘galibiyet şurubu’ içirmek istedim. Onlara galibiyeti tattırmayı istedim. Hayattaki önemli başarıların en karanlık zamanlardan çıktığını göstermek istedim. Her gün elimizden kayan, parçalanan bir takım vardı. Sezon içerisinde aynı takımı neredeyse hiç çalıştıramadık. Ama sonunda aynı takımla çalışmaya başladığımızda, ki bu Girona serisine tekabül ediyor, o zaman bir şeyleri düzeltme şansım oldu. Sonunda bir takım haline geldiğimizde biz de kazanmaya başladık. Bazı sorunları görmezden gelmemeyi başardık. Bu yüzden onlarla gurur duyuyorum.

- Bir basketbol koçunun cinsiyetinin sizin için önemli olmadığını, iyi koçun cinsiyet fark etmeden iyi bir koç olduğunu düşündüğünüzü biliyorum ama sizce erkek basketbolunda kadın koçları görmemiz ne kadar mümkün? Bunun taktiksel sebepler yerine bir hegemonyaya dayandığını düşünüyor musunuz?

Hiç öyle düşünmüyorum aslında. Cinsiyetçilik ya da hegemonya konusunda bir endişem yok. 2020 Olimpiyatları için Olimpik Komite organizasyonu her yönüyle eşit hale getirmek için çalışıyor örneğin. Ben bilgiye, çalışmaya ve tecrübeye inanıyorum. Bir kadının en yüksek seviyede bir erkek takımını çalıştırmaması için hiçbir neden yok. Önümüzde Becky Hammon örneği var. Kısa süre içerisinde asistan koçluktan terfi alacağını düşünüyorum. Keza geçtiğimiz günlerde LeBron James’in “Sadece basketboldan anlamayanlar WNBA’i sıkıcı bulur” demişti. WNBA’de kadın koç sayısı çok fazla ve bu oyunun en iyi şekilde icra edildiği yer Birleşik Devletler. Dolayısıyla orada koçluk yapan kadınların bir gün bir erkek takımına koçluk yapmaması için hiçbir sebep yok. Bana bazen soruyorlar, artık kadın basketbolu testini geçtin, ne zaman bir erkek takımını çalıştıracaksın diye “Daha tatil moduna girdiğimde, kafam daha rahatladığında” şeklinde cevap veriyorum. Gerçekten buna inanıyorum da. Daha önce yarım sezonluğuna ikinci ligde ciddi bir erkek takımını çalıştırdım. 11 maçta 9 galibiyet aldık. Yani bu konuda tecrübem var. 10 kadını yönetmek, 10 erkeği yönetmekten daha zor - gülüyor- bu yüzden gerçekten kafamın daha rahatlaması lazım.

- WNBA konuşmuşken, sizin bir gün oraya gitme planlarınız var mı?

Profesyonelim. Bu yüzden her şeye açığım. Bir gün böyle bir fırsat çıkarsa değerlendirmek isterim elbette.

Kaynak: İHA