ANALİZ - İdlib'de İhtiyatlı İyimserlik

10 Ekim itibarıyla İdlib'deki gelişmelerin bir sonraki evresine dair olumlu bir beklenti oluştu. Ancak gelişmeler hâlâ temkinli olmak gerektiğine işaret ediyor Sahadan gelen bilgiler HTŞ'nin içinde bazı fikir ayrılıkları olduğunu gösteriyor. Örgütün içindeki bazı gruplar, olası bir Rusya/Şam saldırısının sebebi olmamak için çekilme niyetindeyken, bir kısmı ise gerekirse çatışmayı göze alarak mevcut konumunu devam ettirme eğilimi gösteriyor Türkiye'nin sahadaki varlığını son 3 hafta içinde artırdığı dikkate alınacak olursa, nihayetinde silahsızlandırılmış bölgelerden başlamak üzere, HTŞ'nin silahlarını bırakmak ya da bölgeden çekilmek istemeyen unsurlarına yönelik operasyonların yapılacağı söylenebilir

İSTANBUL -SERHAT ERKMEN- 17 Eylül'de Rusya ile Türkiye arasında İdlib'deki çatışmayı engellemek üzerine bir işbirliği ve mutabakat metni olarak ortaya çıkaran Soçi Anlaşması için 10 Ekim kritik bir tarihti. Basına yansıyan anlaşma metnine göre, muhaliflere ait tank, çok namlulu roketatar, top ve havan gibi ağır silahların 10 Ekim'de İdlib'deki silahsızlandırma bölgesinden çekilmesi öngörülüyordu. Bunu 15 Ekim'e kadar tüm terörist grupların silahsızlandırılması izleyecekti. Dün itibarıyla 10 Ekim günü geldi çattı ve İdlib'deki gelişmelerin bir sonraki evresine dair olumlu bir beklenti oluştu. Ancak gelişmeler hâlâ temkinli olmak gerektiğine işaret ediyor.

- İdlib'de neler yaşandı?

Geçen yaklaşık 3 haftalık süre zarfında, İdlib son derece hassas bir süreç yaşadı. Önce Türkiye ile Rusya arasında silahsızlandırılmış bölgenin sınırları üzerine bir mutabakata varıldı. Hâlâ içeriği tam olarak kamuoyuna açıklanmamasına rağmen, bazı açık kaynak verilerinden, söz konusu bölgenin İdlib'in içinde kaldığı ve anlaşmanın geleceği açısından kritik öneme sahip olan M4 ve M5 yollarını takip ve kontrol edecek şekilde planlandığı anlaşılıyor. Dolayısıyla, yaşanan ilk kritik uzlaşı ve gelişme, İdlib'in içinde Türkiye ve Rusya'nın ortak devriye görevi yürütecekleri silahsızlandırılmış bölgenin sınırlarının en azından de facto olarak çizilmesi oldu.

Mutabakatın hayata geçmesinin baştan itibaren bir takım zorlukları olduğu biliniyordu. Bu zorluklardan ilki, silahlı muhalif grupların ve Heyet Tahrir Şam (HTŞ) gibi terör örgütlerinin açıklanan süre zarfında ağır silahlarını belirtilen bölgeden çekmesiydi. HTŞ ve ona yakın gruplar, Hurrasuddin ve Ceyş el İzze gibi gruplar başlangıçta anlaşmaya uymayacaklarını ilan ettiler. Zaten kimse El Kaide'ye bağlı Hurrasuddin'den anlaşmaya uymasını beklemiyordu. HTŞ'nin konumu ise bir takım belirsizlikler taşıyordu. Sahadan gelen bilgiler HTŞ'nin içinde bazı fikir ayrılıkları olduğunu gösteriyor. Örgütün içindeki bazı gruplar, olası bir Rusya/Şam saldırısının sebebi olmamak için çekilme niyetindeyken, bir kısmı ise gerekirse çatışmayı göze alarak mevcut konumunu devam ettirme eğilimi gösteriyor. Bu durum tam olarak sahaya yansımış durumda. Toptan bir konum alamamasına rağmen HTŞ’nin bazı bölgelerdeki gruplarının İdlib'in içinde örgütün kontrol ettiği alanlara çekildiği, bazılarınınsa doğrudan kalma eğilimleri gösterdiği anlaşılıyor. Hatta yine bazı alt grupların, HTŞ'den ayrılıp çatışma niyetini açıkça belirten Hurrasuddin'e dahil oldukları gözlemlenebiliyor. Buna karşılık Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne (UKC) bağlı gruplar, beklendiği üzere anlaşmaya uyacaklarını açıkladılar ve 10 Ekim tarihine kadar ağır silahlarını çekme işlemlerini de tamamladılar.

Bu aşamada yaşanan ikinci zorluk, muhaliflerle rejim arasında bir çatışma yaşanmasının engellenmesi veya olası provokasyonların önüne geçilmesiydi. Provokasyonların büyük ölçüde önüne geçilmesine rağmen, zaman zaman çatışmalar yaşandı. Rejim Gab ovası ve Hama’nın kuzeyinde birkaç kez muhaliflerin bulunduğu köylere yönelik top ve havan atışı gerçekleştirirken, muhalifler de rejimin bazı noktalarını vurdular. Ancak bu olaylar büyümedi ve mutabakatın en azından bu aşamaya kadar işleyişi üzerinde büyük bir olumsuzluk doğurmadı.

- Yakın gelecek 15 Ekim ve sonrası

Geçen süre içinde genelde gözden kaçsa da, kısa vadede yaşanacak gelişmelere dair önemli ipuçları bulunabilir. Bu ipuçlarından ilki, HTŞ ve UKC arasında bazı bölgelerde cereyan eden ve tamamen bitirilemeyen çatışmalar oldu. HTŞ'nin uzlaşıya uymaması durumunda, bölgeden tamamen sökülüp atılacağı bilinen bir gerçek. Bu nedenle, başta Nureddin Zengi ve Feylak eş-Şam olmak üzere UKC'nin içindeki bazı gruplar HTŞ ve müttefiklerine yönelik operasyonlara başladılar. Özellikle Batı Halep kırsalında, HTŞ'nin çekilmek zorunda kalmasıyla sonuçlanan aralıklı çatışmalar yaşandı. Muhtemelen 15 Ekim'den sonraki süreçte bunlar artarak sürecek. Üstelik Türkiye'nin sahadaki varlığını son 3 hafta içinde artırdığı da dikkate alınacak olursa, nihayetinde silahsızlandırılmış bölgelerden başlamak üzere, HTŞ'nin silahlarını bırakmak ya da bölgeden çekilmek istemeyen unsurlarına yönelik operasyonların yapılacağı söylenebilir. Buna Hurrasuddin başta olmak üzere El Kaideci diğer örgütleri de eklemek gerekiyor. Elbette bu çatışmalar bir anda ve büyük çaplı olmayacak. HTŞ'nin çekilmeye uyan ve Rusya'nın olası bir operasyonunu tetikleyecek davranışlarda bulunmayan kanatları doğrudan operasyonlardan etkilenmeyebilir. Fakat bunun dışındakilerin, yakın gelecekte M4 ve M5 yolları açısından kritik yerlerden başlamak üzere, UKC tarafından operasyona maruz bırakılması ihtimali yakın görünüyor.

Son olarak bir hususun daha altı çizilmeli: Rusya geçen süre içinde rejimin faaliyetlerini sınırlamanın dışında genelde olanları izlemekle yetiniyor. Fakat Moskova'nın altını çizdiği provokasyon ihtimali bir anda ortalığı ateş topuna çevirebilir. Rusya sürekli İdlib'deki grupların “kimyasal saldırı provokasyonu” yapabileceğini söylüyor. Bu ihtimali de özellikle HTŞ ve DEAŞ üzerinden dillendiriyor. Şu ana kadar Türkiye'nin pek çok farklı dengeyi dikkate alarak başarıyla yürüttüğü mutabakatı bozabilecek en önemli gelişme bu türden bir provokasyon olabilir. Bu nedenle, şu ana kadar süreç çok başarılı işletilse de, her an yeni gelişmelerin ortaya çıkma ihtimali karşısında tetikte olmak gerekiyor.

[Doç. Dr. Serhat Erkmen Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi (JSGA) Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Anabilim Dalı öğretim üyesidir]

Kaynak: AA