Türkiye'nin Dopingle Mücadelesi Futbolla Başladı

Stadyum Dergisi yazarı Kaan İlhan, futbolda dopingle mücadele konusunda bir yazı kaleme aldı. İlhan, Türkiye’de dopingle mücadelenin ilk olarak futbolda başladığını belirterek, 1993 yılında Şenes Erzik ve Turgay Atasü’nün oluşturdukları konsensüsle doping mücadelesinin başladığını belirtti.

Doping’in kural kitaplarına göre doping suçu oluşturan 10 ihlal bulunduğunu söyleyen İlhan, 3 tane de esas tanımın bulunduğunu ifade etti.

Tanımlar ise şu şekilde:

- Yasaklanmış madde ve metotlarının kullanılması (Diinya Anti Doping Ajansı (WADA) tarafından belirlenen maddeler)

- Bir takım madde ve metotlar kullanılarak erişemeyeceği performansa erişmeye çalışmak.

- Kendi olmayan kuvveti bir metot veya ilaçla meydana getirmek. (Hile yapmak)

Doping nedeniyle ölen sporcular

Kaan İlhan, doping nedeniyle hayatını kaybeden sporcuların bulunduğunu belirttiği yazısında, ilk kez 1896 yılında Bordeaux-Haris bisiklet yarışında doping nedeniyle Galli bisikletçi Artur Lindon’ın hayatını kaybettiğini söyleyerek, “Amfetamin yani sentetik ilaç kullanımından ölen bisikletçiler ve futbolcularda vardır. DanimarkalI bisikletçi Knut Enemark Jensen ve İngiliz bisikletçi Tom Simpson, aynı zamanda Fransız futbolcu Jean Louis Quadri de amfetamin maddelere bağlı nedenlerle hayatlarını kaybetmişlerdir. 1889 ve 1939 yıllarında dopingin yapılmasının dünyada yaygın olduğu ortam olarak karşımıza çıkar. Hatta İngiltere’de metropolitan bölge olarak adlandırılan Wolverhampton takımı 1939 yılında anabolizai dopingi ile sporcuların performansını geliştirmeyi amaç edinmiştir. Doğu ve Batı Almanya’nın 1989 Berlin Duvarı yıkılmadan önce ayrı olduğu dönemlerde Doğu Alman sporcuların özellikle Olimpiyatlar’daki başarısının ana etkenin anabolik steroidlerin olduğu bilinmektedir” ifadelerini kullandı.

Olimpiyatlar’daki dopingler

1980 Moskova Olimpiyatları’nda testesteron kullanıldığını da söyleyen Kaan İlhan şu ifadelere yer verdi:

“Batılı ülkelerin tamamının boykot ederek katılmadıkları bu oyunlarda testosteron ile ilgili ciddi emarelere rastlanmıştır. En yüksek değerler yüzücüler ve atletler’de bulunmuştur. 2000 yılında Sydney Olimpiyatları’nda sentetik bir madde olan Eritropoetin kontrolleri yapılmıştır. 2002 yılında ise Salt Lake Kış Olimpiyatları’nda Eritropoetin ile benzer sentetik madde olan ‘Darbopoetin’ 3 sporcuda tespit edilmiş ve diskalifiye edilmişlerdir.”

Dopingle mücadele Türkiye’de ilk olarak futbolla başladı

Türkiye’de dopingle mücadelenin ilk olarak 1993 yılında futbolla başladığının altını çizen İlhan şöyle devam etti:

“Altı çizilmesi gereken en önemli konu; bu olay ne voleybol, ne basketbol, ne yüzme, ne de atletizmde yaşandı. Başlangıç futboldur. 1993 yılında dönemin Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Şenes Erzik’in, Prof. Dr. Turgay Atasü ile oluşturdukları konsensüs sonucu Türkiye Futbol Federasyonu Dopingle Mücadele Kurulu kuruldu. Bu kurul, TFF bünyesinde o dönemde Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından belirlenen ‘Yasaklı Maddeler’ tüzüğüyle, kendi iç tüzüğünü kurarak kontrollere başlamıştır. Daha sonra 1999 yılında kurulan Dünya Anti Doping Ajansı (WAD A) tarafından belirlenen ilkeler kapsamında da çalışmalarına aynı titizlikle devam etmiş ve geldiğimiz bu süreçte de bu idealini ilk günkü gibi korumaktadır. 1989 yılında Atilla Hıncal döneminde Hacettepe Üniversitesi bünyesinde Doping Kontrol Laboratuvarı kuruldu. Bu laboratuvar 2003 yılında uluslararası müktesebat aldı.”

Diana Taurasi’ye yanlış analiz yapıldı

2011 yılına kadar Türkiye’deki analizlerin Hacettepe Üniversitesi bünyesinde bulunan Doping Kontrol Laboratuvarı tarafından yapıldığını ifade eden İlhan, “Ancak 2011 yılında Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı’nda forma giyen Amerikalı oyuncu Diana Taurasi’nin müsabaka sonrası kontrolünde dopingli maddeye rastlanmamasına rağmen yanlış analiz sonucunda sporcunun yaşadığı olumsuz durumdan dolayı Dünya Anti Doping Ajansı (WADA), Hacettepe Doping Kontrol Laboratuvarı’nın akreditasyonunu iptal etti. Bu nedenle o günden bu zamana kadarki süreç içerisinde futbolda numunelerin çoğu Köln Laboratuvarı’na gönderilmekteydi. Ancak geçtiğimiz 2015 yılı içerisinde yine Hacettepe Üniversitesi bünyesinde kurulan Türkiye Doping Kontrol Laboratuvarı akredite oldu. Bu laboratuvarın bazı aşamalardan geçerek mükemmel bir yapıya kavuşmasının zaman alacağını belirtelim” ifadelerine yer verdi.

Hasan Şaş mağdur edildi

2015 yılında Türkiye’de sadece 2 analizde pozitif sonuca ulaşıldığını ifade eden İlhan şunları söyledi: “2016 yılı itibarıyla yapılan bütün çalışmalar sonrasında futbolumuzda doping kullanımı 0.001 civarındadır. 2. ve 3. liglerde tesadüfen yanlışlıkla alınan ilaçlar vardır. Bu noktalarda eğitimin çok daha sıklıkla yapılması da esastır. Ülkemizde dopingle mücadele edilmeye başlandığı yıllarda aslında edinilen eğitim misyonun yanında etik perspektifin de çok önemli olduğunu bizler Haşan Şaş olayı ve daha nice olaylarda gördük. Bu etik perspektifinde bulunması gereken kurum Diinya Anti Doping Ajansı (WADA)’dır. 1999 yılında Haşan Şaş’ın Galatasaray’da oynadığı dönemde gribal enfeksiyon nedeniyle almış olduğu A-Ferin ilacı içerisinde yer alan fenil-propanolamin o dönem Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından yasaklı listeler arasına alınmıştı Ancak 2004 yılında Dünya Anti Doping Ajansı (WADA) bu maddeyi yasaklılar listesinden çıkartmıştır. Bu adaletsiz bir olaydır. O dönemde Haşan Şaş’ın yaşadığı 6 aylık hak mahrumiyetinin ve zararının ödenmesi esastır.”

Gökhan Gönül’ün kullandığı ilaç serbestti

Beşiktaş forması giyen Gökhan Gönül’ün geçtiğimiz yıl kullandığı bir ilacın dopingli bir madde olarak yansıtılmasının son derece yanlış olduğunu söyleyen İlhan, “Yaşadığı sakatlığından ötürü kullandığı Glikokortikoit ödem çözücü bir maddenin sanki dopingli madde olarak yansıtılması son derece yanlıştır. Bu maddenin tedavi amacıyla vücuda belli bölgelerde lokal olarak yapılması serbesttir; ancak ağızdan hap olarak veya damardan-kalçadan iğne olarak kullanılması yasaktır. Gökhan burada lokal olarak ve tedavi amaçlı kullanmış ve bu maddenin kullanımı için de gerekli izinleri almıştır. Kaburgasındaki çatlak nedeniyle ağrı kesici ile birlikte bu ilaç kendisine verilmiştir ve bu uygulamada yasa dışı hiçbir şey yoktur” değerlendirmesini yaptı.

Fatih Terim doping konusunda çok hassas

Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim’in, gerek Galatasaray’ın başında, gerekse de Milli Takım’ın başında doping konusunda çok hassas olduğunu sözlerine ekleyen Kaan İlhan, “Dopingle mücadele konusunda en yüksek hassasiyeti gösteren isimlere baktığımız zaman ise antrenörler bazında Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim’i görmekteyiz. Yapmış olduğum bütün araştırmalarım sonucunda edindiğim bilgiler tamamıyla Fatih hocanın bu konuya verdiği hassasiyeti gün yüzüne çıkartmaktadır. Milli Takım’ın Avrupa Şampiyonası’na gitmeden önceki süreçlerinde Fatih Terim, Prof. Dr. Turgay Atasü ile istişarelerde bulunarak ’Eğer varsa ilaç kullanımı burada çıksın, Avrupa’da sıkıntı yaşamayalım’ diyerek bu konuya gerek milli takımlarda gerekse Galatasaray’daki dönemlerinde ne kadar önem verdiğini bilmekteyiz. Yapılan bütün testlerden de hiçbir ’pozitif sonucun’ çıkmadığını da belirtmek lazım” dedi.

Kaan İlhan son olarak Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın, Dünya Anti Doping Ajansı’nın (WADA) yönetimine seçildiğini ve yönetim kurulu görevine başladığını da hatırlatarak, Bakan Kılıç’a başarılar diledi.

Kaynak: İHA